|
| Müzik | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 1:46 am | |
| arkadaşlar müzik adına paylaşmak istediğiniz ne varsa burada paylaşalım | |
| | | denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 3:13 am | |
| Türkiye'de 1945'lere dayanan bir tarihi olan Pop müzik, genellikle popüler müzik yerine kullanılsa da aslında popüler müziğin bir alt grubudur. Günümüzde birçok rock, Hip Hop, R&B ve country türlerine de dokunan pop müzik, tam olarak tanımlanmakta zorluk çekilen bir kavramdır. 1980 sonrası Türkiye'de her yapılan çalışma pop olarak adlandırılmaya başlandı. Bunun sebebi pop söyleyen kişilerin Arabesk şarkılar söylemesi, pop bestecisi olduğunu söyleyen kişilerin arabeskçilere şarkı vermesi sayılabilir.Bu çalışmalar Arabesk-pop müzik dediğimiz kavramı meydana getirdi.1990 sonrası bu akım yaygınlaştı. Günümüze kadar ulaştı.
1980 öncesi pop müzikte yeralan isimler, Seyyal Taner, Neco, Atilla Atasoy, Coşkun Demir, Güzin ile Baha vb.; besteci olarak ise, Melih Kibar, Çiğdem Talu, ve Zeynep Talu'dur.
Nil Karaibrahimgil ve Göksel farklı tarzları(Trip-Hop, Rock, Vocal Jazz, Ambient, Electronica, Dance, Alternative, Experimental müzik)(Elektronik müzik) denemektedir.Arabesk-pop yanında bu müziklerde varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. | |
| | | denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 3:14 am | |
| MELİH KİBAR
Melih Kibar, 1951 yılında İstanbul’da doğdu.
8 yaşında İstanbul Belediyesi Konservatuvarı Yarı Zamanlı Piyano Bölümü’ne başladı. Uzun süre Timur Selçuk’la da birlikte çalışan Kibar, Çoban Yıldızı’nı 1975’te Eurovision Türkiye elemeleri için besteledi. Çiğdem Talu ile tanışarak, ‘İşte Öyle Bir Şey’, ‘Sevdan Olmasa’, ‘Bir de Bana Sor’ gibi unutulmaz bestelere birlikte imza attılar.
Hababam Sınıfı filmine yaptığı müzik ile Altın Portakal Film Müziği ödülünü alan Kibar, ‘Hisseli Harikalar Kumpanyası Müzikali’nin de bestelerini yaptı. ‘Hep Böyle Kal’ ve ‘Söyle Canım’ 45’lik plak çalışmaları Altın Plak kazanan Kibar, 1984 yılında da Sopot’ta ‘En Başarılı Orkestra Şefi’ ödülünü aldı. Halley şarkısı Eurovision Türkiye birincisi ve Norveç’teki finalde de Avrupa dokuzuncusu oldu. Kibar, 2000 yılında da ‘Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’ adlı oyunun müzikleri ile ‘Afife Jale En İyi Besteci’ ödülüne layık görüldü.
7 Nisan 2005 tarihinde İstanbul'da hayata gözlerini yumdu.
ÇOBAN YILDIZI Melih Kibar'ın bestesi olan Çoban Yıldızı da bu dönem ortaya çıktı. Eurovision Türkiye elemeleri için bir sinyal müziği bestelenmesine karar verildi. Timur Selçuk'un müzik okulundan öğrencisi olan Melih Kibar, Çoban Yıldızı'nı besteledi. Düzenlemeyi Timur Selçuk yaptı ve orkestrasıyla parçayı seslendirdi. Çoban Yıldızı o kadar sevilip benimsendi ki, yarışma dışı olduğu bilindiği halde, 1975 Türkiye elemelerinde halktan en çok oy alan şarkılar arasına girdi. Çoban Yıldızı Türkiye'de Eurovision Şarkı Yarışmaları'nın vazgeçilmez bir parçası oldu.
"http://tr.wikipedia.org/wiki/Melih_Kibar"'dan alındı | |
| | | denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 3:18 am | |
| Batı müziğinin Türkiye'deki tarihi, 1826'ya dek uzanır. II. Mahmut, Yeniçeri ocağını "Osmanlı'yı temsil etmekten uzak" olduğu gerekçesiyle kaldırır, daha 'batılı' bir ordunun kurulmasını sağlar. Mehter müziğinin, giysilerinden yürüyüş düzenine kadar her şeyi değişen yeni orduya uymaması üzerine arayışlara girilir, Mehtehane kapatılarak yerine Muzika-yı Hümayun kurulur, bu yeni oluşuma uygun marşlar yazdırılmasına karar verilir. Bunun için Avrupa'dan getirilen bir müzisyen, Manguel, başarılı olamayınca 1828'de ünlü opera bestecisi Gaetano Donizetti'nin ağabeyi Guiseppe Donizetti İstanbul'a davet edilir. Sanatçı, gelir gelmez 'paşa' ünvanıyla onurlandırılır ve geniş yetkilerle göreve başlar: Bando için marşlar besteler ve yeni besteciler yetiştirir.
Kantolar, ilk popüler batı müziği ürünleri kabul edilir. Sarayda icra edilen geleneksel 'ağır' musikiye halkça bir tepki sonucu ortaya çıkan bu tür, 1870 sonrasında, tuluat tiyatrolarında perde ve oyun aralarırıda söylenen şarkılar olarak ortaya çıkar ve işgal yıllarına dek hızla yayılır. Yerli operetlerin bestelenmeye başlaması batı müziğinin evrimi ve yayılması açısından önemli dönüm noktalarından birisidir. İlk yerli operet Dikran Çuhaevyan tarafından bestelenen "Leblebici Horhor Ağa"dır. Ocak 1876'da temsil edilen operet büyük ilgi toplayınca arkası gelir. Kantolar, operet şarkılarına çevrilir. Batı müziği, popüler anlamda yeni bir tür kazanır. Daha batılı ve giderek daha çoksesli.
1900'lerin ilk yıllarında batı müziğinin seyri değişmeye başlar. Bu yıllar Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarıdır. Savaş ve işgal, sosyal yaşamda etkisini göstermiş, bir durağanlığa yol açmıştır. Halk, eğlenceyi daha az düşünür olmuştur... Bu yıllarda salon eğlenceleri devreye girer. 1905-1914 yılları arasında en popüler salon dansları mazurka, kadril ve polka'dır. 1908 yılından itibaren yeni bir tür olan tango hızlı bir gelişme gösterir. Arjantin'de doğan, Avrupa yoluyla İstanbul'a ulaşan, gelirken Endülüs ve İtalyan folklöründen yararlanarak yeni bir şekil alan tango, bulunduğu ülkenin yerel müziğinden alabildiğine yararlanmayı bilmiş bir türdür. Türkiye'de de kolayca ulusallaştırılmış, birbiri ardına tango yorumlayan ve besteleyen sanatçılar ortaya çıkmıştır.
1935-37 yılları arasında yurt dışında eğitim gören Orhan Avşar ve 1938'de Türkiye'ye gelen Macar asıllı Darvaş, bu türün ilk 'yerli' öncüleridir. Aynı dönemde Fehmi Ege tarafından kurulan orkestra Arjantin çıkışlı tangoyu Türkiye'ye uyarlar. Fehmi Ege, Necip Celal Andel ve Necdet Koyutürk ile birlikte Türkiye'deki iIk tango bestecilerindendir. Tango gitgide özgünleşerek özellikle '60'larda devlet radyolarının da desteğiyle altın yıllarını yaşar.
1920'li yıllarda caz girer Türkiye'ye: Ermeni asıllı Leon Avigdor, Avrupa'da duyduğu bu müziğe hayran olur ve Türkiye'de de icra etmeye başlar; 1933 yılına dek kurduğu değişik topluluklarla İstanbul'da duyurur cazı. Birçok müzisyeni yetiştirir ve önünü açar. Aynı yıllarda kurulan Arto Haçadurian Orkestrası, bu dönemde kurulmuş ilk önemli topluluklardandır. İsmet Sırat Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli caz müzisyenidir. Sevinç Tevs ve Ayten Alpman yorumlarıyla sivrilirken Cüneyt Sermet, İlhan Mimaroğlu, Süheyl Denizci, Selçuk Sun, Erol Pekcan gibi sanatçılar başarılı çalışmalara imza atar. İlerleyen dönemde Neşet Ruacan'dan Önder Focan'a, Kerem Görsev'den İmer Demirer'e uzanan başarılı müzisyenler yetişir.
1950'ler. Türkiye'de cazın dışındaki batı müziği türlerinin iyice tanındığı ve yerleştiği yıllardır. Bu gelişim yıllarında, ilk popüler yıldız ortaya çıkar: Beyaz smokin ceketi, papyonu ve hiç değişmeyen arkaya doğru taranmrş saçları ile sahneye çıktığında yeri göğü inleten bu yıldız Celal İnce'dir. Adana'da doğan, önce Muallim Musiki Mektebi'ne, ardından konservatuara giden ve bir süre müzik öğretmenliği yapan bu genç, tango yorumlarıyla atıldığı müzik hayatını kendi besteleri ve uyarlamalarıyla sürdürmüş, sadece sahnelerin değil, plakların da aranan yıldızı olmuştur. Onun sesinden tüm Türkiye'ye yayılan "Kovboy Şarkısı", bir dönemin en sevilen şarkılarından birisi haline galmiş, böylelikle tango dışında bir türün de Türkiye'de tutulabileceğini göstermiştir. Celal ince'nin popüler olduğu yıllarda birbiri ardına kurulan orkestralar, mambo'dan ça-ça'ya birçok türde ürünler verir. Bu ortkestraların çalışma alanları, art arda açılan gece kulüpleridir. Niyazi Erden, İlham Gencer, İbrahim Solmaz, Kanat Gür, Üstün Poyrazoğlu, Çetin İnöntepe, Şevket Yücesaz, Süheyl Denizci, İlhan Feyman, Müfit Kiper o dönemde kendi adıyla orkestra kuran müzisyenlerden bazılarıdır.
1955'te İstanbul'da Deniz Harp Okulu öğrencilerince bir rock'n'roll orkestrası kurulur. Bu, yeni bir dönemin başlangıcıdır. Türkiye'de belki de ilk defa yeni bir batı müziği türü batıyla aynı zamanda icra edilir. Dünya Bill Haley and The Comets'in 'Rock Around the Clock'uyla sallanıp yuvarlanırken Türkiye, Deniz Harp Okulu Orkestrasıyla birlikte bu müzikle tanışır. Durul Gence ve Erkan Gürsal tarafından kurulan Deniz Harp Okulu Orkestrası, önce okul içinde, sonraları da Soner Soyata ve Arkadaşları uydurma adıyla İstanbul okullarında konserler verir ve tanınırlar. Erkut Taçkın, Yalçın Ateş gibi isimleri de içinde barındıran orkestra, elemanlarının okulu bitirmesiyle dağılır. 1958 yılında İstanbul'da önemli bir grup kurulur: İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi bünyesinde müzik yapan Şanar Yurdatapan'lı Kuyrukluyıldızlar. Sweaters, Sekstet SSS, Jüpiterler gibi topluluklar bu dönemde Ankara'da kurulan gruplardır. Bu arada genç bir sanatçı Tanju Okan da 1961'de Ankara'da profesyonel müzik yaşamına atılır.
Türkiye'nin ilk 'kült' müzisyeni sayılabiıecek Erol Büyükburç, bu tarihlerde ortaya çıkar. Önceleri rock'n'roll şarkıları söyleyen ve bu tarzda besteler yapan Büyükburç, sonraları memleket müziklerine merak salar. '50'lerin sonunda kimi klasik şarkıları, batı anlayışına göre düzenler ve bunları sahnede söylemeye başlar. Erol Büyükburç'un repertuarı oldukça geniştir: üzerine Türkçe söz yazılmış yabancı bestelerden caz standartlarına, türkü düzenlemelerine uzanan bir repertuara kendi bestelerini de ekler zamanla. 1981'de bestelediği ve bir taş plakta dinleyiciye ulaştırdığı "Little Lucy" büyük başarı kazanır. Bunu "Ağlarım", "Altın Tasta Üzüm Var", "Kırık Kalp" gibi Türkçe sözlü besteler izler. '70'lerin ilk yarısında Erol Büyükburç bir efsanedir. Birbiri ardına çevirdiği filmler ve bu filmlerin şarkıları dillerdedir. °Bir Başka Sevgiliyi Sevemem.. Sevemem.." gibi. Büyükburç, Konserlerde de fırtına gibi eser. İlk büyük Anadolu turnesini gerçekleştiren pop yıldızının ve sahnelere kıyafetlerden kareografiye değin bir dizi yenilik getirmiştir.
"Little Lucy" ile başlayan plak piyasasındaki canlanma, 45'liklerin ortaya çıkışıyla daha da artar. Taş plaklar giderek yerlerini daha kullanışlı olan ve kolay üretilen 45'liklere bırakır. Türkiye'de ilk batı müziği 45'liğini, 1962'de, o dönemde Galatasaray Lisesi'nde öğrenci olan Barış Manço ve topluluğu Harmoniler yapar. Süheyl Denizci Orkestrası, İlham Gencer ve Kuarteti, Faruk Akel Show Orkestrası, Kadri Ünalan Orkestrası, Şevket Uğurluer ve Arkadaşları o dönemin plak doldumuş ve 'iş yapmış' orkestralarıdır.
Haziran 1962'de Doruk Onatkut Orkestrası'na katılan Şanar Yurdatapan, Onatkut ile birlikte önemli bir çalışmaya imza atar: ça ça ritminde düzenlediği "Kara Tren" türküsü büyük sükse yapar. Bu, Türkiye'de batı tarzında yapılmış ilk türkü düzenlemesidir. Yurdatapan'ın, Ankara'da, halasının oğlu Alpay ile kurduğu 'Arkadaşlar' da dönemin en üretken gruplarındandır. Alpay, daha sonra 'Arkadaşlar'dan ayrılır, kendi adına plaklar yapar. Bu, Alpay adının Ankara dışında da duyulmasını sağlar.
Askerliğini Kore'de yapan Metin Ersoy, aynı yıllarda, orada duyduğu yeni bir türü Türkiye'ye taşır: Kalipso. 1961'de Türkiye'ye döndükten sonra İlham Gencer Orkestrası'na giren ve ilk taş plağını da aynı yıl yapan Ersoy, daha sonra bu türde 'eser'ler üretir ve kendisini 'Kalipso Krafı' ilan eder. Bir ara İsmet Sıral Orkestrası'nda da görünür ve yurtdışında 'repertuarı geliştirmek amacıyla' uzun süre çalışır.
60'ların başında bir yandan yerli beste ve düzenlemeler üretilirken bir yandan da meşhur yabancı şarkılara Türkçe sözler yazılır ve bu şarkılar 'aslı gibi' çalınarak söylenir. O dönemde üretilmiş şarkılardan en önemlisi, İstanbul Radyosu diskjokeylerinden Fecri Ebciğlu'nun "C'est Ecru Dans Le Ciel" adlı şarkıya Türkçe sözler yazarak oluşturduğu "Bak Bir Varmış Bir Yokmuş"tur. İlham Gencer Orkestrası tarafından seslendirilen bu şarkı, daha sonra 'aranjman' adını alacak bu türün ilk 'hit'idir. Yabancı şarkılara Türkçe söz yazarak şarkı 'üretenlerin' başını Fecri Ebcioğlu çeker. Bu şarkılar, o dönemde Türkiye'ye gelmiş yabancı şarkıcılar tarafından da seslendirilir. Ebcioğlu'nun sözlerini yazdığı "Her Yerde Kar Var", bir diğer 'ilk' şarkıdır. Adamo'nun, kendi bestesi "Tombe la Nuege" üzerine yazılmış sözleri seslendirdiği plak çok satar. Bunun üzerine, aynı yıllarda ortaya çrkan Sezen Cumhur Önal, yabancı şarkıcı ve topluluklara yazdığı Türkçe sözlerle sivrilir: Peppino Di Capri, Juanito, Sacha Distel, Marc Aryan, Patricia Carti bu dönemde Türkçe şarkılar söyleyen yabancılardan birkaçıdır. Ajda Pekkan, bu yılların en büyük yıldızıdır. Ay-feri, Gönül Turgut, Zaliha, Zümrüt, Kamuran Akkor '60'ların ikinci yarısından itibaren yorumladıkları şarkılarla adlarından söz ettirirler.
Erol Büyükburç plaklarının peynir ekmek gibi satıldığı dönemde Tülay German, Türkiye'de yeni bir tarzın yıldızı olarak parlar. 1964'te Yugoslavya'da düzenlenen Balkan Melodileri Festivali'nde Erol Büyükburç ve Tanju Okan ile birlikte 'milli' orkestranın solistliğini üstlenen German, bu festivalde seslendirdiği "Burçak Tarlası" ile büyük sükse yapar. Festival sonrasında piyasaya çıkan ilk Tülay German 45'liği "Burçak Tarlası / Mecnunum Leylamı Gördüm" çok satar. Bu 45'lik, yıllar sonra Anadolu-pop adını alacak türün ilk 'hit'idir.
"Burçak Tarlası"nın ilgi görmesinin ardından aynı tarzda yapılmış çok sayıda plak yayınlanır. "Yerli melodileri batı sazlarıyla yeniden yorumlama" olarak da tanımlanabilecek olan Anadolu-pop bu tarihlerde hız kazanır. Tülay German'ın Türkiye macerası ise kısa sürer, 30 Mart 1966'da Erdem Buri ile Paris'e giden sanatçı, müzik çalışmalarını Philips adına Fransa'da yaptığı plaklar ve konserlerle sürdürür. Orada da tanınır. 1980 yılında çıkan Zülfü Livaneli'nin "Günlerimiz" adlı plağına konuk sanatçı olarak katılan German, o tarihe kadar Türkiye'de plak yayınlamaz. Galatasaray Lisesi yıilarında müziğe başlayan Barış Manço bu yıllarda Kaygısızlar'la birleşir. Kaygısızlar, 1966'da Fuat Güner ve Mazhar Alanson tarafından kurulur. Banş Manço ile yaptığı çalışmalar haricinde kendi adlarına da plaklar dolduran Kaygısızlar, dönemin önemli gruplarından birisidir. | |
| | | denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 3:45 am | |
| [b]M.F.Ö POP MÜZİĞİNİN EFSANEVİ GRUBU[/b]
Her sey Mazhar Alanson ile Fuat Güner'in tanismasiyla basladi.Bu tanisma ise soyle oldu: Yil 1965-66 gibiydi.O zamanlar Beatles'in yeni albumü çikmisti.Fuat Güner pasajda yürürken bu albümü Mazhar Alanson'un elinde görmüstü ve beraber dinleyebilir miyiz diye sormustu..Mazhar A. bunu kabul etmis ve tanismalari boyle olmustu... Daha sonra ilk gruplari kurulur:KAYGISIZLAR...Ali Serdar, Ender Arol , Semih Oksay, Mazhar Alanson, Fuat Güner, Cenap Kiyikoglu, Mithat Danisan,(Panço Mithat ve Baris Manço'yla da calisildi ); bunlar KAYGISIZLARI'IN elemanlariydilar. Sonra IP UCU BESLISI diye bir grup daha kuruldu. Galip Baransu(keyboardcu) da onlara katildi.Woodstock Festivali'nden sonra, 67-68 tarihlerinde plak doldurmaya Almanya'ya giderler fakat festivali görünce plak doldurmayi falan birakirlar. Plak sirketi onlari Almanya'da ariyorken , onlar festival sevdasindaydilar.KAYGISIZLAR gurubunu kurduktan sonra ilk profesyonel çalismalari Erdek'te Golf Kulübü'nde oldu. Fuat Güner bu is için evden kaçtigini daha sonra ki röportajlarinda söyle açiklar: Bir ay çalmaya gidiyorduk. Siniftan çakmisim, babam, annem kesecekler beni, o durumdayiz.Ben de birakmayacaklarini bildigim için, geceden gitari bahçeye gizleyip,sabah bir not birakip kaçtim. Evden ilk kaçisim, o zamanlar için büyük hadisedir bu. Çildiriyorlar.Sonra gelip beni buluyorlar.Demek burda çalisiyorsunuz, himm!gibi durumlar oluyor. Sahneye bir çikiyoruz, sahnenin altinda Kaygisizlar yaziyor. Bizden önceki gurubun adi da Kaygisizlar -Ankarali bir gurup-, onlar birakmislar. Dans müzigi yapmaya gidiyoruz, dört saatligine, fakat elimizde 10 parça var. 10 parçayla 4 saat çalinir mi? Summer time çaliyoruz, yarim saat sürüyor. Bitmeyen Summer Time, Bitmeyen Besamme Mucho'lar var. Böyle olmayacagini anladigimiz için biz dört günde seksen parça yaptik. Bu arada sözlerini nasil ezberlediniz diyeceksin, ne ezberlemesi, atiyoruz,ingilizce disindakilerin hepsini salliyoruz.... 1970 yilinda Ergin Bener ile tanisirlar(Yonca Plak sirketinin sahibi). "Ya çocuklar siz çok iyi söylüyorsunuz, harikasiniz, fakat Türkçe söylemeniz lazim, ingilizce Türkiye'de olmaz" der ve beyinlerini yikamak için de Mazhar Alanson ile Fuat Güner'i Mavi Yolculuga çikartir. Mazhar A. da o zaman Devlet Tiyatrosunda okumaktadir. O Türkçe yazmaya baslar.Onlar,o zamandan beri Türkçeyi güzel söyleme (prozodi) çalisirlar.
Özkan Ugur'un Aralarina Katilmasiyla "MFÖ"
Özkan Ugur 1970 senesinde katildi.Grubun davulcusu size bir arkadas getirdim der ve onu herkesle tanistirir. Pembe yanakli, 15 yasinda bir çocuktur daha..çok iyi bas çaliyor, sarki da söylüyordu... Hep üç ses çalisirdilar(Semih Oksay-Fuat Güner,Mazhar Alanson). Daha sonra Semih O. gruptan ayrilir.Mazhar ile Fuat kalir.Fakat söyle bir sorun vardi,onlarin bascisi zaten vardi. O(Sadik-Bas Gitar çalan-) beraber gitmeyecegini anlayinca ayrildi. 1970'lerde MAZHAR-FUAT-ÖZKAN üçlüsü beraber çalismalarina ragmen grup hala MAZHAR-FUAT adindaydi.Ve bu ikili 10 parçalik "TÜRKÜZ TÜRKÜ ÇAGIRIRIZ"adinda LP çikartti. Sonra üniversiteler askerlikler geldi geçti.Üçlü Ajda Pekkan'a ve Sezen Aksu'ya beraber vokal yapti.O zaman Jeyan adinda bir kiz da onlara katiliyordu.Mazhar ile Fuat bir iki sene görüsemedi. Özkan o arada askerdeydi.Fuat,Ferhan Sensoy'un Sahlari da Vururlar oyununun müzigini besteledi.Özkan askerden geldiginde yine Ferhan Sensoy'un bir oyunun müzigini Fuat ile besteledi hem de ikisi de oyunda rol aldi(Kahraman Bakkal Süpermarkete Karsi). MFÖ ayaklarinin üstünde durmaya Ajda Pekkan'dan aldiklari vokal parasinin Fuat tarafindan sütüdyoya harcanmasiyla basladi.Bundan sonra sicagi sicagina yasanan olaylari Fuat Güner söyle açikliyor:"Grupta kavga çikti tabii sen bizim paralari nasil verirsin diye, iyiki de yapmisim." Ondan sonra da Ele Güne Karsi adli albümleri çikar. Albüm patlama yapar.O sene kasete adini veren parca yilin sarkisi seçilir 1985 yilinda " Peki Peki Anladik ", 1986 yilinda " Vak The Rock ", 1987 yilinda " No Problem ", 1990 yilinda " Geldiler ", 1991 yilinda " Best of MFÖ ", 1993 yilinda " Agannaga " ve " Dönmem Yolumdan ",1995 yilinda Rock sound'u agirlikli " M.V.A.B "i çikarttilar.
Ve 2004 yılında derleme bir albüm çıkardılar ... En son albümleri ise 2006 AGU albümüdür... | |
| | | denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 3:56 am | |
| Erkin Koray
Türk rock müziğinin öncülerindendir. (doğumu:1941).
Türk müzik tarihinin en önemli kişiliklerinden biridir. Arabesk'den hard rock'a kadar geniş bir yelpazede özgün eserler vermiş olmakla birlikte rock müzisyeni kimliği daha belirgindir. Türk rock müziğinin babası olarak da tanımlanmaktadır.
Özgün çalışmaları, doğu ve batı müziklerinin nasıl sentezlenebileceği konusunda birçok müzisyene yol göstermiştir. Cemalim, Köprüden Geçti Gelin gibi çalışmaları ile Türk halk müziği, Nihansın Dideden, Kıskanırım gibi parçalar ile Türk sanat müziği eserlerini yorumlayarak Anadolu Rock (Anadolu Pop) müzik tarzının en önemli öncülerinden biri olmuştur.
Şaşkın (Ala Ain Moulayiteen) (Dabke), Estarabim, Çöpçüler, Fesuphanallah gibi geniş kitlelerin beğenisini kazanan Arabesk-rock parçaların yanında, Mesafeler, Yağmur gibi psyhedelic rock'a uzanan ve Krallar gibi metal müzik olarak nitelendirilebilen birçok önemli çalışmaya imza atmıştır. 1960´larin sonuna dogru, bağlamanın sesini müzik yapilan mekânlarda daha çok duyurmak ve rock müziğinde de kullanabilmek için elektro bağlamayı icat etti | |
| | | denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 5:21 am | |
| AJDA PEKKAN
Ayşe Ajda Pekkan, 12 Şubat 1946 yılında İstanbul'da doğdu. Babası Rıdvan Pekkan deniz binbaşısı, annesi Nevin Dobruca ev hanımıydı. Babasının görevi dolayısıyla çocukluğu Gölcük'te, Amerikan askerlerinin ailelerinin arasında geçti. Modern bir ortamda ancak ailevi sorunlar arasında geçirilen çocukluk Ajda Pekkan'ın gençliğini etkileyen önemli bir dönem oldu.
Şarkıcı olmak için büyük heves taşıyan Çamlıca Kız Lisesi öğrencisi Ajda Pekkan, kardeşi Semiramis'in de desteğiyle 1962 yılında dönemin en popüler gece klubü Çatı'nın sahibi olan İlham Gencer'e ulaştı. İlk olarak seslendirdiği Mina'nın "Il Cielo In Una Stanza" şarkısıyla kendini kabul ettirdiği Çatı gece klubünde Los Çatikos topluluğu eşliğinde bir müddet sahne çalışması yaptı. 1963 yılında bir aile dostlarının teşvikiyle Ses dergisinin, sinemaya yeni yüzler kazandırmak amacıyla açtığı kapak yıldızı yarışmasına katıldı. Ediz Hun'un erkekler dalında birinci, Hülya Koçyiğit'in bayanlar dalında ikinci olduğu yarışmada, birinci seçilen Ajda Pekkan'ın profesyonel kariyeri böylece başlamış oldu. Avrupai görünümü ve cüretkar tavırlarıyla Yeşilçam'ın gözde sanatçılarından biri olan Ajda Pekkan, beyaz perdeden gelen teklifleri değerlendirmeye başladı ve 1963 yılında "Adanalı Tayfur" ile ilk kez çıktığı kamera karşısında, 1967 yılındaki son filmi olan "Harun Reşit'in Gözdesi"ne kadar baş rollerini Ayhan Işık, Cüneyt Arkın ve Tamer Yiğit gibi sanatçılarla paylaştığı 47 film çevirdi. Ses kabiliyeti rol aldığı filmlerdeki yapımcıların da dikkatinden kaçmadı ve pek çok filminde şarkıcı rolü üstlendi ve çeşitli şarkılar seslendirdi. İlk filmi "Adanalı Tayfur"da seslendirdiği "Göz Göz Değdi Bana" şarkısı, arka yüzünde Öztürk Serengil'in seslendirdiği "Abidik Gubidik" şarkısıyla birlikte 45'lik plak olarak yayınlandı. Sinemaya başlamadan önce tanışıp şarkıcılık yapabilmesi için yardım istediği ve kabiliyetine ikna ettiği Fecri Ebcioğlu, sinema yıllarında da Ajda Pekkan'la irtibatını hiç koparmadı ve 1965 yılında kendine ait ilk plağı olan "Her Yerde Kar Var / 17 Yaşında" piyasaya sürüldü. Fecri Ebcioğlu'nun yabancı şarkılar üzerine Türkçe sözler yazarak ülkemize benimsettiği "aranjman" tarzının en büyük starı, Adamo'nun ünlü şarkısını yine Adamo gibi Fransız aksanıyla söyleyerek, yavaş yavaş ismini duyurmaya başladı. Sahnelerden sinemaya geçen sanatçıların aksine, sinemadan sahneye geçen Ajda Pekkan, birkaç plak denemesinden sonra 1968 yılında çıkardığı "İki Yabancı" 45'liği ile aranjman dalında onbinlerce plak satarak satış rekoru kırdı. "Dünya Dönüyor", "Saklanbaç" ve "Üç Kalp" gibi üstüste çok başarılı plaklar yaptı. Bu yükselen trendin neticesinde yurtdışından davetler aldı ve Atina'daki Uluslarası Apollonia Müzik Festivali'nde '68 yılında "Özleyiş" ve '69 yılında "Perhaps One Day" şarkıları ile üstüste iki kere dördüncü olarak müzik piyasasındaki yerini sağlamlaştırdı. Barcelona'daki Akdeniz Şarkıları Festivali'nde "Ve Ben Şimdi" şarkısı ile Türkiye'yi temsil etmesi ve şarkılarının pek çok filmde fon müziği olarak kullanılması, Ajda Pekkan'ı tüm ülkede tanınır hale getirdiği gibi, ilk olarak Zeki Müren'in alt kadrosunda yer aldığı gazino sahnelerinin de aranan isimlerinden biri oldu.
Her ülkenin starlarını bünyesinde barındırmaya özen gösteren Philips firması, Türkiye'den seçtiği Ajda Pekkan'ı kanatlarının altına aldı ve kayıtları Fransa'daki stüdyolarda gerçekleştirilen, Fikret Şeneş'in sözlerini yazdığı şarkılarla, Ajda Pekkan'ın diğer şarkıcılardan bir adım öne fırladığı yıllar başladı. Üstüste gelen hit plaklarla Ajda Pekkan'ın sesi tüm ülkede keyifle dinlendiği gibi, şık giyimi, sürekli kendini yenileyen görünümü ve değişime açık tavrıyla sadece müzikte değil moda konusunda da hayranlarını sürükleyen bir ikon haline geldi. "Sensiz Yıllarda", "Yalnızlıktan Bezdim" gibi şarkılarla fırtına gibi girdiği 70'lerin ortalarında seslendirdiği "Tanrı Misafiri", "Kimler Geldi Kimler Geçti", "Hoşgör Sen", "Sana Ne Kime Ne" gibi ileride birer Ajda Pekkan klasiği haline gelecek şarkılarıyla Türkiye sınırlarını zorlamaya başladı. Bu üstün performansının sonucunda 1976 yılında Paris'in ünlü Olympia müzikholünde, pek çok şarkısının Türkçe versiyonlarını seslendirdiği, dönemin ünlü Cezayir asıllı Fransız şarkıcısı Enrico Macias'la seri konserler verdi. Bir dost toplantısında Hürriyet Gazetesi sahibi Erol Simavi'nin "Ajda Pekkan'a Star demek yetmez, ancak Süperstar dersek yerini bulur." sözüyle birlikte önce sanat çevrelerinde, sonra hayranlarının arasında, daha sonra da tüm ülkede "Süperstar" ünvanıyla anılır oldu. 1977 yılında bu ünvanını ilk kez resmileştiren, o güne kadar benzeri görülmemiş bir kapak dizaynı ve prodüksiyonla piyasaya sunulan, "Kim Ne Derse Desin", "Hancı" gibi şarkıların yer aldığı albümü "Süperstar"ı hazırladı. Aynı yıl Tokyo'daki Yamaha Müzik Festivali'nde "A Mes Amours" şarkısıyla elde ettiği başarılı netice, -70'lerin başında yurtdışında ilk olarak bir Almanca ve daha sonra birkaç Fransızca plağı satışa sunulan- Ajda Pekkan'ın '77 ve '78 yıllarında Fransa'da ses getiren 45'lik çalışmaları yapmasına ve sonunda "Pour Lui" isimli Fransızca albümünü hazırlamasına ön ayak oldu. Halk konserleri, sahne çalışmaları ve konuk sanatçı olarak katıldığı uluslararası organizasyonlar ile başarısını pekiştiren Ajda Pekkan, 1979 yılında "Bambaşka Biri", "Haykıracak Nefesim" gibi şarkıların yer aldığı Süperstar serisinin ikinci albümü "Süperstar 2"de kariyerinin doruğuna çıktı. 70'li yıllarda defalarca yılın sanatçısı seçildiği gibi şarkıları da liste başlarından inmedi, çeşitli ödüller kazandı.
O seneye kadar, Türkiye'yi temsil etme görevinin, eleme usulüyle belirlendiği Eurovision şarkı yarışmasına 1980 yılında atama yoluyla Ajda Pekkan seçildi. İlk önce tespit edilen 5 bestecinin şarkılarının jüri tarafından 3'e düşürülmesiyle, "Bir Dünya Ver Bana", "Olsam" ve "Pet'r oil" ile Tv ekranlarında boy gösterdi. "Pet'r oil"ın Türkiye'yi temsil etmesine karar verilen gece sonunda, ülkemizde hiç olmamış birşey oldu ve henüz plağı satışa sunulmamış bir şarkı tüm halk tarafından ezbere söylenir oldu. Kulis faaliyetlerinin yetersizliği, şarkının siyasi hicivli yapısı ve yarışma gecesindeki organizasyon bozuklukları neticesinde Ajda Pekkan bu yarışmada hayal kırıklığı yaratan bir derece aldı. Süperstar'ı bir hayli küstüren bu yarışmadan sonra bir süre dinlenme kararı alıp A.B.D.'ye yerleşti. 70'lerin sona ermesiyle birlikte pop müziğin cazibesini yitirip, alaturka ve arabeske yönelindiği yıllarda "Sen Mutlu Ol" ve "Sevdim Seni" isminde hafif müzik ve alaturka sentezi iki albüm yaptı. Ancak Süperstar'ın bir türlü içine sinmeyen ve kendi isteği doğrultusunda gerçekleşmeyen, ısmarlama olarak hazırlanan bu albümler Ajda Pekkan hayranlarının beklediği renkten ve kıvamdan uzaktı. Yerli bestecilerle çalışmaktan beklediği verimi alamayan Ajda Pekkan, 70'lerde kendi önderliğinde yükselen aranjman akımına geri döndü. "Süperstar 83 Show"uyla sahnelerde fırtına gibi eserken, en başarılı çalışmalarında yanında olan Fikret Şeneş'le birlikte çalıştığı "Uykusuz Her Gece", "Son Yolcu" gibi şarkıların yer aldığı "Süperstar 83" albümüyle yeniden gönülleri fethetti. Reklam filmleri, Tv programları, sahne çalışmalarıyla ikinci baharını yaşayan Süperstar, '84 yılının sonlarında yapımcılarının ve yakın çevresinin ısrarıyla dönemin popüler gruplarından Beş Yıl Önce 10 Yıl Sonra ile bir albüm hazırladı. "O Benim Dünyam" şarkısıyla yeniden çıkış yakalayan Ajda Pekkan, şarkı yorumlarındaki üstün bir performansına rağmen şarkıların özensizliği ve zorlama bir albüm olmasından dolayı, yeni ekibiyle beklediği sükseyi yapamadı. '87 yılında Ülkü Aker ve Fikret Şeneş'in sözlerini yazdığı "Kim Olsa Anlatır", "Yalnızlık Yolcusu" gibi şarkılarla, özel hayranları için eşsiz olarak nitelenen ancak hit şarkı eksikliği nedeniyle, fazla tutulmayan "Süperstar 4" albümünü hazırladı. Sonrasında yaptığı evlilik nedeniyle aldığı müziği bırakma kararı tüm müzik severleri üzse de, müzikten ayrı geçen günlerinde yaşadığı boşluk hissi neticesinde yeniden müziğe dönüş kararı verdiği sıralarda evliliği de sona erdi.
'89 yılının son günlerinde "Ajda '90" albümünü piyasaya sürdü. Pop müziğin çıkmaza girdiği, hatta unutulduğu günlerde "Yaz Yaz Yaz" ile ortalığı kasıp kavurdu. Yarısı yerli beste, yarısı aranjman olan bu albüm, Ajda Pekkan'ın muhteşem dönüşünün bir işaretiydi adeta. Peşi sıra başlayan Rumelihisarı konserleriyle Süperstar, sevenlerini kaldığı yerden büyülemeye devam etti. '91, '93 ve '96 yıllarında çoğunlukla yerli bestecilerle çalıştığı albümleri, sivrilen bir kaç şarkı dışında beklenen ilgiyi görmedi. 90'ların ortalarına kadarki 30 senelik müzikal kariyerinde hiç toplama albüm yapmayan Ajda Pekkan'ın, hayranlarını çok memnun etse de kendi rızası dışında yayınlanan "Hoş Görsen" ve "Unutulmayanlar" albümleri piyasaya çıktı. Çeşitli sahne çalışmalarına devam ederken '98 yılında eski şarkılarının yeni düzenlemelerini seslendirdiği "Best Of" albümü müzik marketlerdeki yerini aldı. Yüksek satış grafiği yakalayan bu albümün devamı niteliğinde, 2000 yılında 2 CD'den oluşan "Diva" albümü piyasaya çıktı. Bu albümde Ajda Pekkan'ın eski şarkılarının yeni yorumlarının yanı sıra, "Mutlu Bütün Şarkılar" ve "Aşka İnanma" gibi iki yeni şarkı ve kardeşi Semiramis Pekkan'ın eski şarkılarından "Dert Ortağım" ile "Bu Ne Biçim Hayat"ın da Ajda Pekkan yorumları yer aldı. Büyük başarı elde eden bu albümün şarkılarından "Bir Günah Gibi", dünyaca ünlü DJ Claude Challe'nin "Buddha Bar" serisinde yer aldı. 2000 yılında Monaco'da Monte Carlo Sporting D' müzikholü'nde dünyaca ünlü sanatçılarla birlikte sahne alan Süperstar, bir de "Prestige de la Turquie avec Ajda Pekkan" isminde videoklip hazırladı. 60, 70 ve 80'li yıllarda pek çok filmde fon müziği olarak kullanılan Ajda Pekkan şarkılarından sonra Ajda Pekkan'ın sesi, 2001 yılı içerisinde sinemalarda gösterime giren "Cahil Periler" filminde "Bambaşka Biri" ve Meksika'da yayınlanan bir pembe dizide de "Bir Günah Gibi" şarkıları ile yer aldığı filmlere renk kattı. Sadece şarkı söyleyerek kendini istediği kadar ifade edemediğini düşünen ve 60'lardaki beyaz perde macerasını yeniden tatmak isteyen Süperstar, şu sıralar çekimleri yapılan ve 2002 yılında vizyona girecek olan "Şöhret Sandalı" isminde bir sinema filminde rol almanın yanı sıra, halen İstanbul'un sayılı gece klüplerinden Catwalk'ta sahne almakta ve hayranlarının sabırsızlıkla beklediği yeni albümünü Vitrin piyasaya çıkmıştır ve büyük başarılar imza atmıştır. | |
| | | denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 5:24 am | |
| BARIŞ MANÇO (1943-1999)Barış Manço, 2 Ocak 1943 tarihinde, Rikkat ve Hakkı Manço çiftinin dördüncü çocukları olarak Moda’da dünyaya geldi. Annesi Rikkat Hanım, Türk Sanat Müziği sanatçısıydı. Aileden gelen yeteneğiyle özellikle ortaokul öğrenimini aldığı yaşlarda müzikle ilgilenmeye başladı. Lise yılları Galatasaray Lisesi’nde başladı. Müzik hayatına Galatasaray Lisesi’nde adım atan Barış Manço’nun arkadaşlarıyla birlikte kurduğu ilk grubun adı “Kafadarlar”, ikincisi ise “Harmoniler”di. Daha sonra Şişli Terakki Lisesi’ne geçiş yaptı. Lise yılları bittiğinde Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde 1963- 1971 yılları arasında resim, grafik ve iç mimari eğitimi aldı. Belçika’da “Lemistgrees” adında, Amerikalı, Belçikalı, İtalyan, Kuzey Afrikalı, İngiliz müzisyenlerden oluşan bir grupta yer aldı. “Lemistgrees”le çalışmalarının sürdüğü iki yıl içerisinde Paris Olympia’da konser verdi. 1966 yılında Paris’te iki 45’lik plak çıkardı. 1970 yılında Türkiye’ye döndüğünde Fuat Güner ve Mazhar Alanson ile birlikte “Kaygısızlar” adlı grubu kurdu. Aranjman şarkılara tepki göstererek Anadolu’dan beslenen pop folk tarzında müzik yapmaya başladı. Onuncu plağı “Dağlar Dağlar” ile büyük bir çıkış yaptı, albüm beş ayda 700 bin adet satışa ulaştı. “Dağlar Dağlar” çalışması, sanatçıya Altın Plak Ödülü’nü de kazandırdı. 1971 yılında Moğollar ile çalıştı. Aynı yıl Kurtalan Ekspres’i kurdu. İlk klibini 1973’te, “Hey Koca Topçu”ya çekti. 1975’te ilk albümü “2023”ü yaptı. 1978'de Lale Manço ile evlendi, Doğukan ve Batıkan adında iki erkek çocuğu oldu. 1980 yılında Altın Orfe’de “Nick The Chopper” ve “Ben Bir Şarkıyım” adlı Bulgar şarkısı ile de altın madalyalar aldı. Yurtdışında birçok TV programına konuk olarak katıldı, birçok ülkede koserler verdi. 1983 yılında Eurovision Şarkı Yarışması’na “Kazma” adlı şarkısıyla katıldı, ancak elendi. 1988 yılının Ekim ayında TRT 1’de çocuk ve aileye yönelik bir eğitim kültür ve eğlence programı olarak başlayan “7’den 77’ye” , 1998 Haziran ayında 370. kez ekrana gelerek Türk televizyonculuğunda ulaşılması zor bir rekora imza attı. “Ekvatordan Kutuplar’a” isimli programında ekibiyle birlikte beş kıtada 100’den fazla değişik yöreye giderek 600.000 km.’ye yakın yol kat etti. Bestelediği 200’ün üzerindeki şarkısı, kendisine 12 altın ve 1 platin albüm/ kaset ödülü kazandırırken, bu şarkıların bir bölümü daha sonra Yunanca, Bulgarca, Arapça, Farsça, Kürtçe, Japonca, İbranice, Fransızca, İngilizce ve lemenkçe olarak yorumlandı. Müzik ve televizyon hayatında sayısız ödüller alan Barış Manço’nun 1991 yılında devlet sanatçısı unvanı, yine aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Onursal Doktora unvanı, Uluslararası Teknoloji Ödülü, Japonya Uluslararası Kültür ve Barış Ödülü, Belçika Krallığı Leopold II Şövalyesi Nişanı, Fransız Kültür Bakanlığı Edebiyat ve Sanat Şövalyesi Nişanı, Türkmenistan Cumhurbaşkanlığı tarafından verilen Türkmen Vatandaşlığı ödülleri vardır. Barış Manço, 1 Şubat 1999 tarihinde Moda’da vefat etti. | |
| | | turunç süper cansel
Mesaj Sayısı : 628 Yaş : 41 Kayıt tarihi : 21/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 5:47 am | |
| Muhtar Cem Karaca (d. İstanbul, 5 Nisan 1945 - ö. aynı yer, 8 Şubat 2004) müzisyen. Annesi Ermeni asıllı Toto Karaca ve babası Azeri asıllı tiyatrocu Mehmet Karaca olan Cem Karaca, sanatla iç içe büyüdü. Ortaöğrenimini Robert Kolej'de yapan Cem Karaca'nın müzikle tanışması oldukça ilginçtir. Ergenlik çağındayken hoşlandığı kızı etkilemek amacıyla şarkı söylemeye başlamış ve bu başlangıcın ardından devam eden olaylar sonucu kendisini müzik piyasasının içinde bulmuştur. Karaca'nın sesinin keşfedilmesi ise annesi Toto Karaca tarafından olmuştur. İlk dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi gruplarla amatörce çalışmalar yapan Cem Karaca popüler rock'n'roll parçalarını söylüyordu. O dönemlerde kendisinin en büyük destekçilerinden biri de İlham Gençer'di ve onun orkestrasında müzikal deneyimini oldukça ilerletmişti. Bu yıllarda aynı zamanda tiyatro ile de ilgilenen Cem Karaca çeşitli oyunlarda da görev aldı.
Askerliği sırasında Anadolu'nun ilkokul kitaplarında anlatıldığı gibi olmadığını fark etti. Asker arkadaşının çaldığı bağlama ise onu bambaşka diyarlara taşıdı. Bir zamanlar ilkel ve sıkıcı bulduğu müziğin kendi duygularını anlattığını keşfetti.
1967'de askerlik dönüşü Apaşlar grubuna katıldı. Bu grupla Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçalayla ikinci oldular ve doğu-batı müziği sentezinde şarkılar üretmeye çalıştılar.
'Resimdeki Gözyaşları' isimli parçayla büyük başarı elde eden Apaşlar'la Batı Almanya'ya gitti. Apaşlar'la olan beraberliği 1969'un sonlarına kadar sürdü. Grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasında doğan bazı politik anlaşmazlıklar sonucu Cem Karaca ve Apaşlar dağıldı.
Apaşlar'ın basçısı Seyhan Karabay ile birlikte Kardaşlar grubunu kurdu. Bu sırada Almanya'ya giderek Ferdy Klein Orkestrası'yla dört tane 45lik doldurdu. Amacı maddi sıkıntı yaşamadan çalışmalar yapmaktı.
İlk 45'likleri 'Dadaloğlu' ile büyük bir başarı elde ettiler. Fakat 1972'de Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar nedeniyle Kardaşlar'la yolları ayrıldı. Bu sırada eşi benzeri görülmemiş bir değiş-tokuş meydana geldi. Cem Karaca, Kardaşlar'dan ayrılıp Anadolu popun güçlü sesi Moğollar'la birleşirken Kardaşlar da Moğollar'la anlaşamayan Ersen Dinleten'i gruplarına dahil etti.
Üç 45'lik çıkaran Karaca, Moğollar'ın dağılmasıyla kariyerinin en önemli dönemini yaşayacağı Dervişan grubunu kurdu. Dervişan politik rock'ın yanısıra progressive rock'ın Türkiye ile tanışmasında önemli rol oynadı.
Aynı zamanda tam anlamıyla ilk stüdyo albümünü bu grupla çıkardı: 'Yoksulluk Kader Olamaz'. Dervişan'ın dağılmasından sonra Edirdahan isimli grubu kurdu. Yeni albümü 'Safinaz'la eski başarısını elde edemedi. Bu albümden sonra Almanya'ya gitti ve 1987'ye kadar sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldı. Bu dönemdeki çalışmalarında sık sık gurbet acısı gibi temaları işledi. Bu süre içindeki en iyi albümünü Almanca olarak çıkardı: 'Die Kanaken'. Bu albümde yabancı düşmanlığı, gurbetçilerin yaşamı gibi konuları işledi. Albümdeki bazı parçaların Türkçesini sonraki albümlerinde kaydetti. 'Die Kanaken' albümünün arka kapağında kendisiyle ilgili şunlar yazılıydı:
Cem Karaca ülkesi olan Türkiye'de bir rock yıldızı. Ülkesinde 50'ye yakın 45'lik ve LP yayınlayan Karaca'nın parçalarının çoğu sosyal içerikli sözlere sahip. 1981'in ocak ayında Almanya'dayken son albümü yüzünden ülkesinde aranmaya başladı. Bunun üzerine Karaca, ülkesine geri dönmedi. Mallarına el konan şarkıcı 200 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve 1983'te de darbeci generaller onu Türk vatandaşlığından attılar...
Almanya'da daha çok Nazım Hikmet'in şiirlerini seslendirmesiyle tanınan Karaca, ilk olarak 1983'ün başlarında Almanca sözlerle ve doğu-batı sentezinden oluşan bir müzikle seyirci önüne çıktı... Amacı Türkiye'de olan biteni anlatmak değil, burada olup bitenleri anlatmak ve Alman-Türk ilişkilerini düzeltmeye çalışmak. Şarkıları yabancı düşmanlığı ve ırkçılıkdan bahsediyor.
Yurda döndüğü zaman Turgut Özal'ın elini öptüğü iddia edildi ve döneklikle suçlandı. Hem Cem Karaca hem de Özal ailesi bu iddianın gerçek olmadığını ısrarla belirttikleri halde, sanatçı yine de 12 Eylül bozgununa sorumlu arayan eski solcuların günah keçisi olmaktan ve dışlanmaktan kurtulamadı. Bu aydın sapmasını hicvettiği 'Yarım Porsiyon Aydınlık' adlı şarkısında 'hiç bir şey üretemeden sadece eleştirirsiniz' diyerek kırgınlığını dile getirdi.
Seksen sonrası dönemde müzik yapımcılarının desteğini alamadan çıkardığı albümler o yıllar büyük ses getirmemesine karşın, yıllar için şarkılar değerini buldu. Oh Be, Kahya Yahya, Hep Kahır gibi hit şarkılar bu dönemde çıktı.
Ülkesine yeniden dönüşünden sonra ilk albümünü 1987'de eski arkadaşı Cahit Berkay'la birlikte yaparlar. 'Merhaba Gençler Ve Her Zaman Genç Kalanlar'. Bundan bir sene sonra 1988'de, aranjör Oğuz Abadan'la birlikte 60'lı yılların sonunda yaptığı çalışmalarda da olduğu gibi, orkestrasyona ağırlık vererek, yaylı varyasyonlarının hakim olduğu bir başka çalışmayı gerçekleştirirler: 'Töre'.
1990 ve 1992'de Uğur Dikmen ve Cahit Berkay'la 'Yiyin Efendiler' ve 'Nerde Kalmıştık' albümleriyle biraz da olsa eski günlerine döndü. 1997'de çekilen 'Ağır Roman' filminde seslendirdiği 'Resimdeki Gözyaşları' ile yeniden popüler oldu.
1995 yılında Fethullah Gülen ile tanıştı. Bu görüşmeyi Cem Karaca hayatının dönüm noktası olarak niteler. Bu zamandan sonra mücadelesini verdiği inancı sorgulamaya başlar. Gülen ve Karaca Buluşması
1999'da Cahit Berkay, Engin Yörükoğlu, Ahmet Güvenç ve Uğur Dikmen'in desteğiyle 'Bindik Bir Alamete...' isimli albümünü çıkardı. Son albümü de sayılabilecek olan bu albüm eski günlerin gürül gürül Cem Karaca'sının yeniden geri döndüğü başarılı bir çalışmadır. 'Kahpe Bizans' filmi için üç parça kaydedip, filmde küçük bir rol aldı.
2000'li yıllarda çeşitli şiir çalışmaları da yaptı. Barış Manço'nun efsanevi grubu Kurtalan Ekspres'le birleşerek konserler verdi. Son olarak Yol Arkadaşları isimli grubuyla sahneye çıkan ve bu grupla son albümü Hayvan Terli ve Murathan Mungan albümündeki Göç Yolları isimli şarkıyı kaydeden Cem Karaca, 8 Şubat 2004'de hayata gözlerini yumdu.
Ömrü hayatında hiç ayrılmadığı baba evi olan Bakırköy yenimahallede onlarca güzel bestesini hazırladığı deniz manzaralı minik yuvası hiçbir anı muhafaza edilmeden içi tamamen yıkık halde durmaktadır. | |
| | | denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 5:48 am | |
| Bülent Ortaçgil
1 Mart 1950’de Ankara’da doğdu. İlkokula orada başladı ve daha sonra İstanbul’a taşındı. İstanbul Sultanahmet İlkokulu’nu bitirdi. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji’nde okuduktan sonra İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi’ni kazandı. Müzikle tanışması lise yıllarına dayanıyor. Mazhar Alanson’dan bir sınıf altta olan Bülent Ortaçgil, Maarif Koleji’nde sınıf arkadaşlarıyla beraber gitar çalmaya başladı. Kendi aralarında bazı gruplar kurdular. Farklı farklı isimlerle amatör müzik yapan bu gruplardan birisi de Damlalar ismini taşıyordu.
Bülent Ortaçgil o yıllarda The Beatles, Cat Stevens, Donovan ve Bob Dylan’ın tarzlarından etkilendi. İlk olarak Kimya Fakültesi’ndeyken Anlamsız isimli kırkbeşliğini yayımladı. İlk albümü Benimle Oynar Mısın'ı 1974 yılında kaydetti. Hala Türk pop tarihinin en önemlilerinden birisi olarak kabul edilen bu albümde Onno Tunç ve Ergun Pekakçan’la çalıştı.
Bu albümden sonra evlenen Ortaçgil, müzik kariyerine on yıllık bir ara verdi. Pfizer ve Netaş gibi şirketlerde Kimya Mühendisliği yapan Ortaçgil, Fikret Kızılok’la beraber bir süre Kadıköy’de Çekirdek Müzikevi’nde çaldı.
Ortaçgil - Kızılok ortaklığı 1986 yılında Pencere Önü Çiçeği isimli albümle sonuçlandı. Dört yıl sonra 1990’da solo kariyerine verdiği 16 yıllık aradan sonra 2. Perde albümüyle müzik piyasalarına geri döndü. 2. Perde'de Bülent Ortaçgil’in en önemli yardımcısı bütün enstrümanları çalan Onno Tunç oldu. Ertesi yıl Benimle Oynar Mısın'ın devamı olarak nitelendirilebilecek Oyuna Devam isimli albüm geldi. Bu albümde Ortaçgil, on yıl boyunca beraber çalacağı müzisyen arkadaşlarını da bir araya getiriyordu. Erkan Oğur, Cem Aksel, Gürol Ağırbaş ve Bülent Ortaçgil dörtlüsü bu albümde bir araya geldi. 1994’te Bu Şarkılar Adam Olmaz diyen Bülent Ortaçgil, 1998’de Light'ı, 1999 da Eski Defterler'i ve son olarak 2003 senedinde Gece Yalanları isimli albümünü piyasaya sürdü.
Bununla birlikte Zuhal Olcay ve Teoman'la birlkte bir dizi konserler verdi ve çok güzel tepkiler aldığı için Teoman ile birlikte konser albümü çıkaracaklar.. | |
| | | denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 5:54 am | |
| Cahit Berkay
3 Ağustos 1946'da Isparta'da doğdu. 1959'da ailesi ile birlikte İstanbul'a gelen Berkay, liseyi İstanbul Kabataş Lisesi'nde bitirdi. Daha sonra İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi'nde yüksek eğitimini tamamladı.
Müzik hayatına, 1962 yılında Siyah inciler grubunda başladıktan sonra, 1964'te Selçuk Alagöz'ün grubunda profesyonel oldu. Moğolları kuran ilk kadroda yer aldı. Grupta akustik elektrik gitar, yaylı tambur, ıklığ, bağlama çalıyordu. 1974'de sinema dünyasına giren Berkay, Moğollar dışında yıllardır film müzikleri yapıyor.
1978'de"Fırat’ın cinleri", 1982'de"Kırık bir aşk hikayesi", 1991'de"Gizli yüz" filim müzikleri ile Altın Portakal ödülünü aldı. 149 film, 58 dizi ve 10'un üzerinde belgesel müziği yapan Cahit Berkay, 1997'de, film müzikleri albümleri serisinin birincisini yaptı. 1998’de Film müzikleri volüm 2 , 200’de de, Film müzikleri volüm 3’ü yaptı... | |
| | | denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 6:07 am | |
| Cem Adrian 30.11.1980 tarihinde Edirne'de doğmuştur. Yugoslav kökenli bir ailenin 2. çocugu olan Cem Adrian müzik çalışmalarına ortaokul yıllarında başlamış ve ilk kayıtlarını yine o tarihlerde yapmıştır. 18 yaşında başladığı radyoculuk hayatına 6 yıl devam etmiş, bu süre içinde tiyatro ve fotografçılık eğitimi almış, çalıştığı radyonun kayıt stüdyosunda kendine ait yaklaşık 250 şarkı kaydetmiştir. 2003 yılında İstanbul'da Serkan ve Efkan Erdal'la kurdukları Mystika isimli etnik müzik grubunda solist ve dansçı olarak çeşitli mekanlarda sahne almıştır. 2004 sonbaharında Fazıl Say'ın davetiyle Bilkent üniversitesi sahne sanatları fakültesinde özel öğrenci statüsünde eğitime başlamış, 2005 şubat ayında "Ben bu şarkıyı sana yazdım" isimli ilk albümünü yayınlamıştır. Albüm sanatçının 1997 ve 2003 yılı arasında Edirnede kaydettigi amatör demoların ve 2004 ekim ayında Fazıl Say'la verdiği ilk akademik konserinden kayıtların bir derlemesidir. "Demo albüm" niteliğindeki bu çalışma müzik sektöründe 16000'lik bir satış başarısı göstermiş, alternatif müzik kategorisinde olmasına ragmen pop müzik listelerinde üst sıralarda yer almıştır. 2005 yılında Babylon konserler dizisi başta olmak üzere Türkiye'de verdiği konserlerini, 2005 eylül ayında Hamburg müzik sezonunun açılışında Fazıl Say, Bremen jazz festivalinde Burhan Öcal ve Fazıl Say'la sürdürmüştür. 2006 yılı ocak ayında prodüktörlüğünü kendisinin üstlendiği ve 2006 sonbahar aylarında yayınlanacak olan 2. albümü ve kitabı "Aşk bu gece şehri terk etti" nin çalışmalarına başlamıştır Bilmiyorum dinliyeniniz var mı arkadaşlar Çok değişik bir ses,nefesi var kendileri çok iyi bir geleceğinin olduğuna yürekten inanıyorum... yağmur adlı parçası favorim | |
| | | turunç süper cansel
Mesaj Sayısı : 628 Yaş : 41 Kayıt tarihi : 21/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Mart 28, 2007 6:24 am | |
| FİKRET KIZILOK
1946 yılında İstanbul'da doğdu. Müziğe 1954 yılında Galatasaray Lisesi İlkokul Bölümünde eğitimini sürdürürken akordiyon çalarak başladı. Kırmızı renkli bu ilk enstrümanı ile aynı yıl Taksim Belediye Gazinosunda okul arkadaşları ile birlikte ilk konserini verdi. Konserde çaldıkları "Tamzara" Kızılok'un ilk konser hiti oldu.
1960 yılında aynı okulun lise bölümüne başlayan Kızılok aynı yıl gitara geçiş yaptı. 1963-65 yıllarında Cahit Oben 4 ile çalıştı.Bu dönemde grup ile biri Altın Mikrofon yapımı olmak üzere üç 45lik plak yaptı. İlk bestelerinden biri olan Hereke'yi Cahit Oben Diskofon plaklarına okudu. Oben ile çalıştığı dönemde plaklara yansımasa da Füsun Önal grubun bir başka solisti idi. 1965-66 Veliahtlar adlı grubunu kuran Kızılok bu grup ile 1966 yılında ilk ve son solo EPsini kaydetti. İlk plağında ise tek başına çaldı ve söyledi. 1967-68 döneminde Dişçilik Fakültesine girişiyle birlikte müzik kariyerini bir süre askıya aldı. 1969 yılında ise kısa bir dönem Kaygısızlara katılarak Barış Manço'ya eşlik etti. Bu dönemde Kızılok'un katıldığı bir sessionda önceden kendisinin kaydettiği Ay Osman şarkısını bu kez Manço banda okudu. Bu bant 1971 yılında Manço'nun izni alınmaksızın yayınlandı.
1969 yılında çıktığı bir gezide yolu Sivas'a düştü ve Aşık Veysel ile tanıştı. Bu tanışma sazı eline almasıyla sonuçlandı.(Veysel�n ölümünde sazını kırıncaya kadar). Fikret Kızılok, ismini ilk duyurduğu 45�lik olan Uzun İnce Bir Yoldayım-Benim Aşkım Beni Geçti ile aynı dönemde Esin Afşar ve Hümeyra'nın oluşturduğu kadın folkçular cephesine, kalıcı olacağını hissettiren bir erkek figür olarak girdi. Beat gitaristliğinden saza evrilme, bu plaktan sonra hazırladığı Yumma Gözün Kör Gibi ile daha radikal bir çıkış şeklinde kendini gösterdi. Anadolunun doğal müziğine dönme güdüsü, bu plakta perküsyon olarak çakıl taşlarının kullanılması ile somutlaştı.
Köklere dönme güdüsü ile başta daha az enstrümanla yalın bir duruş oluşturan Kızılok folktan giderek anadolu rock�a( Bacın Önde Ben Arkada) daha sonra da progresif rock�a (Aşkın Olmadığı Yerde) uzanan bir çizgiyi takip etti. Popüler müzik şarkıcısı olarak kariyerine 1976 yılında Biz Yanarız-Sen Bir Ceylan Olsan plağı ile son veren Kızılok; 1986 yılına kadar yayınlanmayacak olan Bülent Ecevit'in Türk Yunan Dostluk Şarkısını besteleyerek politik müzik yapacağını açıkladı. 1977 yılında ise 70'lerin başında gerçekleştirdiği müzik concrete denemelerini Not Defterimden adı ile Hey plaktan yayınlattı.
Varşova'da 3 ödül kazanmasının ötesinde Türkiye'nin ilk elektronik müzik uzunçaları olma özelliği taşıyan bu plak satılmadı ve Kızılok altın bileziği olan diş hekimliğine döndü.
1983 yılında müziğe döndüğünde ise şarkı yazarlığı vasfının en kristalize olmuş formu olan Zaman Zaman longplayini yayınladı.Bu plakta çoğunlukla söz ve müziği ile kendine ait olan çalışmalarla anadolu pop bağlamının dışında yerli besteciliğin nasıl yapılabileceğini gösterdi. Böylelikle karşı olduğunu belirttiği Gencebay serbest çalışmalarının ticari baskılardan arındırılmış bir formu Zaman Zaman'da ete kemiğe büründü. Öyle ki albümde yer alan Sevda Çiçeği ile Gencebay�ın Tanrıya Feryat şarkısının birbirine benzerliği iki sanatçı arasında polemik unsuru oldu. Düğümü çözen ise Kızılok�un şarkının bir bektaşi nefesi olduğu yönündeki açıklaması oldu.
1983 sonrası kendisi gibi profesyonel müzik yaşamından kopmuş olan Bülent Ortaçgil ile Çekirdek Sanat Merkezini kurdu. Ortaçgil ile biri underground olmak üzere yayınladığı iki kasedin yanısıra kurum bünyesinde konser veren müzisyenlerin demolarını da yayınladı. Bu kasetler arasında ilk akla gelenler Şenol Filiz ve Birol Yayla (sonrada Yansımalar adını aldılar) ve Neşat Ruacan, Oğuz Durukan ve Selim Selçuk'un kayıtlarıdır. Ayrıca Türkiye'de bulunan Amerikalı bir blues müzisyeni için yapılmış bir demo kaset de bulunmaktadır. Ayrıca Kızılok ve Ortaçgil'in çocuklar için besteledikleri eserler kaydedilmiş ama TRT'de Cumartesiden Cumartesiye adlı çocuk programı haricinde yayınlamamıştır. Bu kayıtlar arasında yer alan Anlatabilsem Gülay'ın albümünde de yer almıştır.
Çekirdek Sanatevi dönemi ne var ki çok uzun sürmedi. Böylelikle hem Kızılok hem de Ortaçgil popüler müzik piyasasına ilkelerini koruyarak döndüler.1990 yılında Kızılok Yana Yana adlı solo albümünü yaptı. Bu albüm politik mizahi rock simülasyonu Why High One Why� ve 80'ler artığı kuşağın romantik hiti �Bu Kalp Seni Unutur Mu?�yu da de bünyesinde barındırıyordu. Öte yandan Kızılok'un olgunluk yaşının damgasını vurduğu "İnişlerim Çıkışlarım" albümün mihenk noktasıydı.
1992'yi devirmek üzereyken Kızılok apar topar yeniden raflarda yerini aldı. Milletvekili seçimine yetiştirilmek için aceleye getirilmiş pek çok güzel şarkının bulduğu Olmuyo Olmuyo yayınlandı. Ancak bu kez gerçekten olmamıştı. Albüm, Olmuyo Olmuyo ve Olanlar Olmuş ve Çekirdek döneminden Entellektüel, Liberal Alaturka ve Ninni gibi politik besteler ile Düşler, Aklımda Sen gibi Kızılok'un içsel yolculuğunun ürünü şarkılarla dengeli bir albüm olabilecekken düdük sesli kötü synthe tınılarıyla heba edilmiş güzel bir proje olarak kaldı.
1995 yılında ise bu kez iki ayrı albüm ile karşımızdaydı Kızılok. Yadigar albümü nasıl kalp kriz geçirmiş, anjiyosunu olmuş bir Kızılok'un içe dönük albümü ise Demirbaş da politik hicivin en haşarı projelerinden biriydi. Deniz Som'un Vaziyetleri ile Fikret Kızılok'un kasedi bir arada piyasaya sürülerek ülkemizin ilk kaset-kitabı oldu. Bu iki albüm özlediğimiz Kızılok tınısını temsil etmesine rağmen yankısını zamanında bulamadı. Sağlık sorunları ve insanların tuhaf halleri Kızılok'un içine kapanmasına; özellikle de Zülfü ile Ajda'ya ayna tuttuğu şarkı ve çıkışlarında bizim "huysuz ihtiyarımız"(Murat Meriç'in deyimiyle)olmasına neden oldu.
Bu dönemde halkla ilişkilerini pek sıkı tutmasa da Uğur Mumcu'nun Gözlem köşesinde yayınladığı "Sesleniş" adlı yazısını senfonik şiir haline getirmekten geri durmadı. (Eserin bir bölümünü 1993 yılında Show TV tarafından düzenlenen 25 yıl 25 şarkı adlı gece kapsamında Kızılok'u temsilen Derya Baykal yorumlamıştı.)
1997 yılında ise 28 Şubat'ın kendini hissettirdiği yaz aylarında bir başka senfonik şiir çalışması olan Mustafa Kemal-Bir Devrimcinin Güncesi yayınlandı. Kitapçık ile birlikte piyasaya çıkan bu albümün, ideolojik vurguları bir yana, dramatik yapısıyla gayet güçlü bir Kızılok eserine işaret etmesine rağmen düzenleme anlamında gereğinden fazla sade olması 28 Şubat rüzgarında Atatürk rozeti niyetine tüketilmesine neden oldu.
Kızılok'un popüler müzik ile son randevuları yorumcu sıfatıyla değil bestekar vasfıyla oldu. Bu randevulardan ilki MFÖ tarafından seslendirilen "Sakın Gelme", diğeri ise Sertab Erener tarafından seslendirilen Kumsalda idi. 1984 yılında Çekirdek'te çaldığı Egoist Kumsal (Aklımda Hep Sen Varsın) ile aynı konsepte sahip olup söz ve beste olarak tamamen farklı olan Kumsal'da şarkısının özgün hali 2002 yılında Kızılok'un ölümü sonrası Sony Müzik'in yayınladığı gibi Fransızcadır ve ismi de Plage Egoiste'dir.
Kızılok�un dünya macerası, 2001 yılında Emel Büyükburç ile aynı gün içerisinde sona erdi. Yağmurun �Fikret, Fikret� diye yağması için dua eden arkadaşı da Şubat 2004'te onun yanında yerini aldı. Böylece dörtken bir kaldılar ve biz hala yalnızız. | |
| | | denizzz cansel için öldüm
Mesaj Sayısı : 818 Yaş : 38 Kayıt tarihi : 24/03/07
| Konu: Geri: Müzik Perş. Mart 29, 2007 5:12 am | |
| dolapdere big gang Emir Yeşil (Vokal) : 1981 doğumlu olan Emir Yeşil’in , müzik kariyeri Özel Doğuş Lisesi’nde gitar çalarak başladı. Aynı zamanda Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde sahne alan Puzzle adlı grubun da solisti olan Yeşil, Bilgi Üniversitesi’nde caz eğitimi aldı. Bir yıl boyunca İskender Paydaş’ın asistanlığını yapan Yeşil, bu esnada Emre Altuğ, Cengiz Baysal ve Raci Pişmişoğlu gibi müzisyenlere vokal de yaptı. Gökay Süngü (Keyboard): 1985 İstanbul doğumlu olan Süngü, müzik hayatına önce babasından, sonra da özel bir sanat okulundan piyano eğitimi alarak başladı. Halen Fatih Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nde öğrenci olan Süngü; Mercan Dede, Akatay Project, Niran Ünsal, Nez gibi sanatçı ve grupların canlı performanslarında yer aldı. Bir çok sanatçının albümünde aranjör olarak çalıştı. Grupta keyboard çalmanın yanı sıra, grubun müzik direktörlüğüne de yapıyor. Mustafa Olgan (Kanun): 1983 İstanbul doğumlu olan Mustafa Olgan, müziğe 5 yaşında ritm çalarak başladı. Kanunla 11 yaşında tanıştı. Hindistan’da hint müziği üzerine eğitim aldı. Halen Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi Türk Müziği Bölümü öğrencisi olan Olgan, Funda Arar, Deniz Seki, Zeynep Dizdar, Ümit Sayın, Nalan, Özcan Deniz, Nev gibi müzisyenlere kanunuyla eşlik etti. Aykut Sütoğlu (Klarnet, Trompet): Aykut Sütoğlu, 1989 Balıkesir doğumlu. MSÜ Devlet Konservatuarı’nda trompet eğitimi alan müzisyen, Mercan Dede, İlhan Erşahin, Muazzez Ersoy, Nez, Transglobal Underground, Mirc Geber gibi ünlü sanatçılara albümlerinde ve canlı performanslarında eşlik etti. Genç yaşına rağmen dünyanın en ünlü festivallerinde sahne alan Sütoğlu, ülkemizi yurtdışında da başarıyla temsil ediyor. Yusuf Çalkan (Keman): Balıkesir’in Susurluk ilçesinde 1984 yılında doğan Yusuf Çalkan, müzik eğitimine klasik batı müziği eğitimi veren özel bir sanat okulunda başladı. Bununla yetinmeyerek, Mustafa Keser’in sanat okulunda eğitimine devam eden Çalkan, başarısını aynı okulda özel keman dersleri vererek, Mustafa Keser’e sahnede de eşlik ederek kanıtladı. Ülkemizdeki pek çok sanatçı ve grupla aynı sahneyi paylaşan Yusuf Çalkan, bir çok sanatçının albümüne de müzik yönetmeni olarak imza attı. Memduh Akatay (Perküsyon): Grubun en genç üyesi olan Memduh Akatay 1990 İzmir doğumlu. Ritm ustası Mehmet Akatay’ın yeğeni, perküsyoncu Hamdi Akatay’ın oğlu olan Memduh Akatay, perküsyon çalmayı amcası ve babasından öğrendi. Bugüne kadar Hüsnü Şenlendirici, Anjelika Akbar, Mercan Dede, Ajda Pekkan ve Sezen Aksu gibi ünlü sanatçılara sahnede ve albümlerinde eşlik etti. İrfan Keçebaşoğlu (Bas gitar): Şu anda Yıldız Teknik Üniversitesi Sanat Tasarım Fakültesi Caz Bölümü 1.sınıf öğrencisi olan İrfan Keçebaşoğlu 1986 Çorum doğumlu. Keçebaşoğlu’nun müziğe başlaması enstrüman yapımcısı olan babası sayesinde oldu. Babasından bağlama çalmasını öğrenen müzisyen ortaokulda gitar, lisede bas gitar çalmaya başladı. Antalyalı olan müzisyen İstanbul öncesinde Antalya’da çeşitli pop ve rock gruplarında bas gitar çaldı. Hayatımıza aslında pek yeni değil, ama yayılmaları anlamında yeni girmiş yapan grup eski ve kült olmuş yabancı pop şarkılarını Türk enstürmanlarıyla özdeşleştirip çok güzel bir lezzet yakalamışlardır.Grubun ardı arkası kesilmeyen konserleriyle hayranlarıyla buluşmaya devam ediyor. Ben her ay konser tanıtımlarını yapıcam arkaşdaşlar meraklısına | |
| | | tgcnsl Admin
Mesaj Sayısı : 719 Kayıt tarihi : 14/03/07
| | | | turunç süper cansel
Mesaj Sayısı : 628 Yaş : 41 Kayıt tarihi : 21/03/07
| Konu: ŞEBNEM FERAH Ptsi Nis. 02, 2007 9:07 am | |
| 12 Nisan 1972 yılında Yalova'da doğdu. Kırmızı elbiseler giyerek mahallede şarkılar söyleyen Şebnem Ferah'ın müziğe olan ilgisi küçük yaşlarda başlamış. Şebnem'in müzikle tanışmasında ailesinin çok büyük rolü olmuş. İlk okulda enstrüman ve solfej dersleri almaya başlamış. Şebnem'in ailesinde hemen hemen herkes müzikle içiçe ve evin her köşesinde enstrüman olduğu için müzik konusunda bilgili ve hazır olarak atılmış piyasaya.
İlk okul yıllarında mandolin kursu alan Şebnem okul orkestrasında da solistlik yapmış ve bugüne dek hayatını müzikle bağdaştırmış. Liseyi Bursa Gemlik'te "Özel Namık Sözeri Lisesinde" yatılı bir öğrenci olarak okumuş ve bu dönemler Şebnem'in kendisini tanımasına, tek başına ayakta kalmasına yardımcı olmuş.
Şebnem'in okul orkestralarında başlayan bu serüveni daha sonra küçük topluluklarla devam etmiş. Lise zamanlarında"Pegasus"adlı grubuyla beraber çalışan ama kafasında bir kız grubu hayali olan Şebnem, 80'lerin ortasında Bursa'da açılan bir stüdyo sayesinde Sedat abisiyle tanışmış ve bu hayalini 1988 yılında kurduğu "Volvox" grubuyla gerçekleştirmiştir. Müzik uğruna "Odtü Ekonomi" Bölümünü 2. sınıftan terk etmiş ve daha sonra İstanbul'a gelince "İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili Ve Edebiyatı" bölümüne kaydolmuş.
1994 yılında "Volvox" grubunun dağılması sonucu Şebnem Ferah bireysel çalışmalarına başlamış. Rahmetli sanatçımız Onno Tunç ve Sezen Aksu'nun keşfi sonucu Underground ortamdan daha Ferah bir ortama kavuşmuş.
Daha sonra "15 Kasım 1996 Cumartesi" günü "KADIN" adlı ilk solo albümünü çıkardı. İlk videosunu "Vazgeçtim Dünyadan" adlı parçasına çeken Şebnem, Rock müzik piyasasını yeni bir döneme soktu. Çıkışıyla büyük bir sansasyon yarattı. Gerek kaset satışları gerekse video klibiyle uzun süre listelerde bir numara olarak boy gösterdi. Daha sonraları "Yağmurlar", "Bu Aşk Fazla Sana" ve "Fırtına" adlı şarkılarına klip çekti. İlk konserini "04 Nisan 1997" de "İzmir Ege Üniversitesi" nde verdi ve büyük bir kalabalığa yaklaşık 6000 kişiye unutulmayacak dakikalar yaşattı. İzmir'deki konserin ardından Türkiye'nin çeşitli yerlerinde konserlerine devam etti ve bu konserlerin yanı sıra düzenli bar programları da yaptı.
Tabii ki Şebnem`in yaşadığı çok büyük acılar da oldu. 1998 yılında Ablası Aycan Ferah`ı yitirdi. Üzüntülü bir dönemin ardından 2.5 yıllık bir aradan sonra "24 Haziran 1999 Perşembe Günü" ikinci albümünün ilk klibi "Bugün" müzik kanallarında boy göstermeye başladı ve tarih "30 Haziran 1999 Çarşamba" yı gösterdiği zaman "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum" adlı ikinci albümünü yine sansasyonlu bir şekilde bizlere sundu. İlk albümünde olduğu gibi ikinci albümünde de İskender Paydaş ve Pentagram ekibiyle çalışan Şebnem yine herkesi üzerine yoğunlaştırdı. Çok samimi sözlerin üzerine sarılmış etkileyici melodiler yine hafızamıza kazınacak ve aklımızdan asla silinmeyeceklerdi. Albümün ikinci videosu "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum" şarkısına geldi, klibin yönetmenliğini Hakan Yonat yaptı. İkinci albümün ardından yine araya uzun bir stüdyo dönemi girdi.
Bu arada acılar Şebnem`in peşini bırakmadı. 1999 yılında meydana gelen 17 Ağustos depreminde Babası Ali Ferah`ı yitirdi. Acılarını hafifletmek ve yeni şarkılar üretmek için müziğe daha da sıkı sarılmayı tercih etti. Böylece "03 Ekim 2001" tarihinde "Perdeler" adlı üçüncü albümü yayınlandı ve yine büyük beğeni topladı. Bu sefer ki albümde Şebnem, İskender Paydaş ve Pentagram üyeleriyle değil de sahnede birlikte çaldığı müzisyenlerle çalışmıştı. Bu albümden ilk video, albümle aynı adı taşıyan "Perdeler" şarkısına çekildi. Klip, Türkiye standartlarının çok dışında ve oldukça güzel görüntüler barındırıyordu. Bu klipten kısa bir süre sonra "Sigara" şarkısı da, renkli camda boy göstermeye başladı.
İki yıl aradan sonra, tarih "12 Mayıs 2003 Pazartesi" yi gösterdiğinde, yeni albümünün ilk videosu "Ben Şarkımı Söylerken" müzik kanallarında dönmeye başladı. "15 Mayıs 2003 Perşembe Günü" "Kelimeler Yetse" adlı muhteşem bir albümle Şebnem tekrar aramıza dönmüş oldu. İlk klibiyle kendinden oldukça söz ettirmeyi ve yine yeniden gündeme oturmayı başardı. Röportajlar, Tv programları derken kendini yoğun bir temponun içinde bulan Şebnem, bu yoğun temponun arasında Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler ve Mayın Tarlası’na da klip çekti ve yeni albüm çalışmalarına başlayana dek Türkiye'nin bir çok şehrinde konserler verdi...
Sessiz sedasız geçen bir yılın ardından, “5 Temmuz 2005 Salı günü” bu defa Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde 5. albümü “Can Kırıkları”nı yayınlayarak yeniden piyasaya damgasını vuran Şebnem Ferah, ilk klibini de albümle aynı ismi taşıyan şarkısı “Can Kırıkları”na çekti. Son albümlerine oranla sert sounduyla dikkat çeken albümünün, 29 Temmuz 2005 günü Parkorman’da gerçekleşen gala konseriyle yeniden dinleyicilerine kavuşan Şebnem’in yeni albüm konserleri de bu sayede başlamış oldu. Çok geçmeden “Çakıl Taşları”na ikinci video klip geldi. Katıldığı programlarda birçok klip ve konser müjdesi veren Şebnem’in, konser maratonu halen devam etmekte...
Albümleri dışında da Şebnem Ferah’ı pek çok farklı çalışmada görmemiz mümkün. Kimi sanatçıya geri vokalleri'yle, kimisiyle de düet yaparak onlara eşlik etmiştir. Bunun yanı sıra birçok film ve reklam müziği'ni de seslendirmiştir. Aynı zamanda diğer sanatçılarla beraber yardım konserleri vermek gibi pek çok faaliyette de bulunmuştur.
Kısacası Şebnem varolduğu günden bu yana bir çok eşsiz başarıya imza atmıştır.
Kendi ruhunun müziğini bulup, seçtiği yolda emin ve sağlam adımlarla yürümeyi başaran, içi doldurulmuş boş şarkıları değil hayatın gerçeklerini yansıtan şarkılarını, eşsiz sesini bizlere sunan ve en önemlisi dinleyenlerine Yüreğinin Tümünü açmaktan çekinmeyen, daima Samimi Duygularını paylaşan Gerçek Müzisyen Şebnem Ferah'a
ŞEBNEM FERAH | |
| | | turunç süper cansel
Mesaj Sayısı : 628 Yaş : 41 Kayıt tarihi : 21/03/07
| Konu: ZUHAL OLCAY Ptsi Nis. 02, 2007 9:14 am | |
| Zuhal Olcay
Zuhal Olcay Doğum tarihi 1957 Ölüm tarihi * Doğum yeri Türkiye / İstanbul Mesleği Oyuncu
Zuhal Olcay, Türk tiyatro ve sinema oyuncusu, müzisyendir
* 1 Hayatı o 1.1 Tiyatro o 1.2 Filmler o 1.3 Tv Yapımları * 2 Bağlantılar
Hayatı
1957 yılında İstanbul’un Üsküdar ilçesinde doğdu. Babası erkek berberi Cevat İşanç, annesi evhanımı Süheyla İşanç olan Zuhal Olcay’ın gerçek adı Zuhal İşanç idi. Konservatuarda piyano öğretmeni olan teyzesinin teşviki ile Ankara’ya giderek tiyatro eğitimine başladı.
1976’da Ankara Devlet Konservatuvarı yüksek bölümünü bitirdi. Aynı yıl sınıf arkadaşı Selçuk Yöntem ile evlendi. Bir sene Londra’da eğitim gördü. Üç yıl süren ilk evliliğinin ardından işadamı Zafer Olcay ile evlenen Zuhal Olcay, İzmir’e yerleşti ve İzmir Devlet Tiyatrosu’nda oyunculuğa başladı. 1981 yılında kızı Ceren dünyaya geldi.
1983’ten itibaren çeşitli televizyon yapımlarında rol aldı; ilk televizyon filmi olan Sönmüş Ocak'tan sonra Parmak Damgası adlı yapım ile tanındı. Film festivallerinde aldığı ödüller ününü arttırdı.
Sinema oyunculuğu ile birkite tiyatro oyunculuğunu da sürdüren Olcay, 1986’da Martı'daki Nina rolüyle Avni Dilligil Tiyatro Ödülü'nü, 1988’de Balkon 'daki İrma rolüyle Ankara Sanat Ödülü’nü kazandı. 1989`da Evita Müzikali’nde Evitayı oynadı. Bu müzikaldeki başarısı üzerine şarkıcılık kariyeri başladı. Dünden Sonra, Yarından Önce adlı filmde şarkıları seslendiren Olcay, daha sonra Onno Tunç’un bestesi olan parçayı bir albümde seslendirdi.
Zuhal Olcay, 1989’da Sahte Cennete Veda adlı filmdeki rolüyle Almanya’da Altın Film Şeridi En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanarak uluslararası bir başarı elde etti.
1987’de eşinden ayrılan Olcay, üçüncü evliliğini 1992’de Londra’da tiyatro oyuncusu Haluk Bilginer ile yaptı. Aynı yıl Indiana Jones adlı Hollywood yapımında eşi ile birlikte Halide Edip ile İsmet Bey’i canlandırdılar. 1990’da Haluk Bilginer ile birlikte Tiyatro Stüdyosu adlı özel tiyatronun kurucuları arasında yer aldı ve bu tiyatroda Aldatma, Kankardeşler, Histeri, Balkon gibi oyunlarda başrol üstlendi.
Çeşitli siyasi eylemlere de katılan Olcay’a Bakırköy Belediye Başkanı Adaylığı teklif edildi.
Üskürdar’da kiralayıp restore etikleri Tiyatro Stüdyosu’nun 1996’da yanması üzerine 1999’da Haluk Bilginer ile birlikte Oyun Atölyesi'ni kurdu. Olcay, Oyun Atölyesi’nin sahnelediği ilk oyun olan Steven Berkoff’un Dolu Düşün Boş Konuş adlı oyunundaki rolüyle Afife Tiyatro Ödülleri "En İyi Komedi Kadın Oyuncusu" Ödülü'nü aldı. Çift, Istanbul’un Moda semtinde bir apartmanı restore ederek oluşturduğu tiyatro mekanını 2002’de açtı. Zuhal Olcay'ın Bilginer ile olan evliliği 2004 yılında sona erdi.
Müzik çalışmalarını önce Vedat Sakman, daha sonra Bülent Ortaçgil ile devam eden ve Küçük Bir Öykü, 'İyisin gibi parçalarla müzik listelerine giren Olcay’ın Küçük Bir Öykü (1990), İki Çift Laf (1993), Oyuncu (1996), İhanet (1998), Başucu Şarkıları (2001) ve Başucu Şarkıları-2 (2005) ve Cengiz Onural'la ortak çalışması olan Hiçbiryerde isimli albümleri vardır.
Rol Aldığı Projeler
Tiyatro
* Othello * Martı * Evita * Aldatma * Kan Kardeşleri * Histeri * Balkon * Dolu Düşün Boş Konuş * Ayrılış * Nathalie
Filmler
* İhtiras Fırtınası * Amansız Yol * Kurşun Ata Ata Biter * Halkalı Köle * İstek * Genç ve Dul * Oteldeki Cinayet * Bir Günah Gibi * Dünden Sonra Yarından Önce * Bir Avuç Gökyüzü * Gece Yolculuğu * Sahte Cennete Veda * Medcezir Manzaraları * Gizli Yüz * Kara Sevdalı Bulut * İki Kadın * Ay Vakti * Bir Sonbahar Hikayesi * Aşk Üzerine Söylenmemiş Herşey * İstanbul Kanatlarımın Altında * 80. Adım * Salkım Hanım'ın Taneleri * Hiçbiryerde
Tv Yapımları
* Sönmüş Ocak * Parmak Damgası * Gecenin Öteki Yüzü * Ateşten Günler * Baharın Bittiği Yer * Artist Palas * Medeni Haller * Çatısız Kadınlar * Yeditepe İstanbul * Ti Show * Seni Çok Özledim * Geniş Zamanlar | |
| | | turunç süper cansel
Mesaj Sayısı : 628 Yaş : 41 Kayıt tarihi : 21/03/07
| Konu: Geri: Müzik Çarş. Nis. 04, 2007 9:43 am | |
| ZEKİ MÜREN
Doğum tarihi 6 Aralık 1931 Ölüm tarihi 24 Eylül 1996 Doğum yeri Türkiye Mesleği Türk Sanat Müziği Sanatçısı
Zeki Müren, (d. 6 Aralık 1931, Bursa – ö. 24 Eylül 1996, İzmir). Klasik Türk Müziği sanatçısı.
Bursa'da başladığı orta öğrenimini İstanbul'da Boğaziçi Lisesi'nde tamamladı. İstanbul'da Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nin Yüksek Süsleme Bölümü Sabih Gözen atölyesinden mezun oldu. Desen çalışmalarını öğrencilik yıllarından başlayarak pekçok kez sergiledi.
Zeki Müren, Bursa'da tamburi İzzet Gerçeker'den aldığı solfej ve usül dersleriyle musiki bilgileri öğrenmeye başladı. 1949'da, Boğaziçi Lisesi'nde okurken Agopos Efendi (sinema yönetmeni ve senaryo yazan Arşavir Alyanak'ın babası) ile udi Kirkor'dan aldığı derslerle de musiki eğitimini sürdü. Daha sonra fasıl musikisini iyi bilen ve geniş bir repertuvarı olan Şerif İçli'den çeşitli eserler meşk etti; Refik Fersan'dan, Sadi Işılay'dan, Kadri Şençalar'dan yararlandı.
1950'de sınavla İstanbul radyosu'na girdi. İstanbul radyosunda 1951'de, canlı olarak yayımlanan bir programda ilk radyo konserini verdi ve bu konseri çok beğenildi. Bundan sonra Türkiye radyolarında düzenli olarak okumaya başladı. Radyo programları on beş yıl sürdü, bunların çoğu canlı yayın programlarıydı. Müren bundan sonra kendini daha çok sahne ve plak çalışmalarına verdi. Alışılmış kalıpları zorlayan elbiseleri ve sahne davranışı ile halkın ilgisini sürekli olarak üstünde tutmayı başardı.
Zeki Müren 600'ü aşkın plak ve kaset doldurdu. Plağa okuduğu ilk şarkı Şükrü Tunar'ın "Bir muhabbet kuşu" güfteli şarkısıdır. Müren 1955'te "Manolyam" adlı şarkısıyla Türkiye'de ilk kez verilen Altın Plak Ödülü'nü kazandı.
Zeki Müren Türkiye'de en çok konser veren ses sanatçısıdır. Bir yılda yüz konser verdiği dönemler olmuştur. Kendisine 'sanat güneşi' ünvanı verilmiştir. Yabancı ülkelerde de birçok konser vermiştir.
İki yüz dolayında şarkı besteledi. On yedi yaşındayken bestelediği "Zehretme hayatı bana cânânım" mısraıyla başlayan acemkürdi şarkı bestelediği ilk şarkıdır. "Şimdi uzaklardasın gönül hicranla doldu" (suzinâk), "Manolyam" (kürdilihicazkâr), "Bir demet yasemen" (nihavend), "Gözlerinin içine başka hayal girmesin" (nihavend) güfteli şarkıları sık sık okunan, en sevilen şarkılarıdır. Müren bu şarkıları plaklara da okumuştur.
Zeki Müren 1954'te Beklenen Şarkı adlı filmde sinema oyunculuğuna başladı. Büyük bir ticari başarı kazanan bu filmden sonra şarkılarının çoğunu kendisinin bestelediği on sekiz filmde daha oynadı. 1955'te de Arena Tiyatrosu'nca sahneye koyulan Çay ve Sempati adlı oyunda da baş roldeki oyuncuydu. Ayrıca 'Bıldırcın Yağmuru' isimli bir şiir kitabı da vardır.
Zeki Müren kalp rahatsızlığı ve şeker hastalığı yüzünden 1980'den sonra sahne hayatından ve musikiden uzaklaştı. Bodrum'daki evine kapandı, münzevi bir hayat yaşadı. 24 Eylül 1996 Çarşamba günü, TRT İzmir Televizyonu'nda kendisi için düzenlenen tören sırasında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata gözlerini yumdu. Cenazesi görülmemiş bir halk kalabalığının katılmasıyla büyük bir törenle kaldırıldı. Mezarı, doğum yeri olan Bursa'da Emirsultan mezarlığındadır.
Vasiyetinde mirasının en büyük bölümünü Mehmetçik Vakfı'na bıraktı.
Albümleri
* Senede Bir Gün (1970) * Pırlanta 1 (1973) * Pırlanta 2 (1973) * Pırlanta 3 (1973) * Pırlanta 4 (1973) * Hatıra (1973) * Anılarım (1974) * Mücevher (1975) * Güneşin Oğlu (1976) * Nazar Boncuğu (1977) * Sükse (1978) * Kahır Mektubu (1981) * Eskimeyen Dost (1982) * Hayat Öpücüğü (1984) * Masal (1985) * HELAL OLSUN (1986) * Aşk Kurbanı (1987) * Gözlerin Doğuyor Gecelerime (1988) * Ayrıldık İşte (1989) * Karanlıklar Güneşi (1989) * Zirvedeki Şarkılar (1989) * Dilek Çeşmesi (1989) * Bir Tatlı Tebessüm (1990) * Doruktaki Nağmeler (1991) * Sorma (1992)
Ölümünden Sonra Yayınlanan Albümler;
* Muazzez Abacı & Zeki Müren Düet (2000) * Selahattin Pınar Şarkıları (2005) * Sadettin Kaynak Şarkıları (2005) * Zeki Müren: 1955-1963 Kayıtları (2005) * Batmayan Güneş (2006)
Zeki Müren yukarıda belirtilenler dışında, 1968-1974 yılları arasında Grafson Plak'tan kendi adıyla anılan 12 farklı albüm daha yayınlamıştır . | |
| | | lynn_ ACEMİ ÜYE
Mesaj Sayısı : 7 Kayıt tarihi : 08/04/07
| Konu: Deprem Paz Nis. 08, 2007 12:00 pm | |
| DePReM, müzik piyasasina ilk adimini 2003 yilinda, Ertugrul Kulaksizoglu ve Efe Deprem Gürdal'in öncülügünde atmistir. Grubun bugünkü seklini almasi 2006'nin sonlarini bulmustur. Bu zaman diliminde birkaç konserin yanisira, yapilan müzigi gerçekten hissettirecek, "grup olma" mantigini benimseyecek elemanlar aradi DePReM. Davula Can Güler'in geçmesi ve son olarak vokal/gitar'da Çagatay Sen'in yerini almasi ile aktif müzik kariyerlerine baslamis oldular. Grup yapilan isi sevecek, sahiplenecek bir kitleye hitap etmek istediginden, kaliteli bir albüm, grubun öncelikli hedeflerinden. Bu süre içerisinde grup sikca verecegi konserler ile müzigini en iyi sekilde paylasmak istiyor. Konserlerde bestelerin yanisira, birbirinden farkli bir çok tarzda coverlara da yer veren grup; 2007 basinda bitirdigi bestelerinden 4 tanesini begeninize sundu. Ankara'da Biziz, Gölge, Garaj, If, Barfly barlari, Baris Manço Festivali ve ODTÜ'nün çesitli etkinliklerinde bir çok kez sahne aldi., Eskisehir’de - 222 ve Hayal, Istanbul’da da Studio Live ve RH+'de de müzigini sevenleriyle paylasti. Gruptaki her bireyin önceden (veya halen) çalismis oldugu gruplardan edindigi en az 50'ser konserlik deneyim ile grup sahnesini görsel olarak da süslemeye özen göstermekte. Sevenlerinin destegi ile müzik piyasasinda iyi bir yerlere gelmeyi planlayan grup, siz sevenleriyle her geçen gün daha da büyümekte. dinlemek isteyen olursa www.myspace.com/depremtheband | |
| | | turunç süper cansel
Mesaj Sayısı : 628 Yaş : 41 Kayıt tarihi : 21/03/07
| Konu: Geri: Müzik Salı Nis. 10, 2007 9:30 am | |
| mor ve ötesi: Kerem Kabadayı (davul) Harun Tekin (vokal / gitar) Kerem Özyeğen (gitar) Burak Güven (bas) mor ve ötesi 1995 yılının ocak ayında Kerem Kabadayı (davul), Harun Tekin (vokal/gitar), Derin Esmer (vokal/gitar) ve Alper Tekin (bas) tarafından kuruldu. Kendi bestelerinden oluşan ilk albümünü aynı yılın ağustos ayında Stüdyo Spectrum'da kaydeden grup, 1996'nın ocak ayında çalışmaya son halini verdi ve Şehir, 1996'nın haziran ayında piyasaya çıktı. Grubun ilk video klibi "Yalnız Şarkı", farklı tarzıyla büyük ilgi çekti. 1997 yılı grup adına önemli gelişmelere sahne oldu. İstanbul dışındaki ilk konserini ODTÜ'de veren mor ve ötesi'nde ilk eleman değişikliği de bu yıl gerçekleşti ve Burak Güven, Alper Tekin'in yerine gruba dahil oldu. Şubat 1998'den itibaren Captain Hook'ta düzenli olarak çalmaya başlayan mor ve ötesi, bir yandan da yeni albümünü hazırlıyordu. Ada Müzik Stüdyosu'nda Volkan Gürkan'la beraber kaydedilen Bırak Zaman Aksın'ın ardından Derin Esmer gruptan ayrılırken, Kerem Özyeğen gruba katıldı. Albüm 1999'un mart ayında Ada Müzik tarafından yayımlandı. 1999 yılının ağustos ayına gelindiğinde grup bir Bülent Ortaçgil bestesi olan "Sen Varsın" üzerinde çalışıyordu. Tam o günlerde benzersiz bir felaketle karşılaştı Türkiye. 17 Ağustos depreminden sonra, herkes gibi, grup da bir süre kendine gelemedi. 2000 yılının başlarında mor ve ötesi ülke çapındaki nükleer enerji karşıtı kampanyaya çeşitli konser ve aktivitelerle destek verdi. Temmuz ayında grubun "Sen Varsın" ile katıldığı Şarkılar Bir Oyundur adlı Bülent Ortaçgil'e saygı albümü yayımlandı. mor ve ötesi üçüncü albümünün kayıtlarına girmeden önceki en önemli performansını 9 Aralık'ta İstanbul'da Placebo'nun ön grubu olarak gerçekleştirdi. Üçüncü albüm Gül Kendine'nin kayıtları, 27 Aralık günü Volkan Gürkan prodüktörlüğünde Ada Müzik stüdyosunda başladı ve albüm 2001 aralık ayında piyasaya çıktı. Grubun resmi web sitesi www.morveotesi.com da aynı ay içerisinde faaliyete geçti. 2002'nin nisan ayında mor ve ötesi İzmir, Denizli, Bursa, Adana, Antalya ve Antakya'yı kapsayan ilk Türkiye turnesine çıktı. 2 Temmuz 2002 akşamı İstanbul'da yapılan H2000 festivalinde mor ve ötesi tarihinin en başarılı konserlerinden birini verdi. Çeşitli basın yayın organlarınca görsel ve işitsel bir şölen olarak nitelenen performansa yaklaşık beş bin kişi tanıklık etti. 2003 yılında patlayan savaşa karşı oluşan geniş muhalefete mor ve ötesi de sanatçı dostlarıyla birlikte katıldı. Grubun bestelediği ve Aylin Aslım, Athena, Bülent Ortaçgil, Feridun Düzağaç, Koray Candemir, Nejat Yavaşoğulları ve Vega ile birlikte seslendirilen "Savaşa Hiç Gerek Yok" adlı parça, savaş karşıtı hareketin marşlarından biri oldu ve 1 Mart 2003 günü Ankara'da yüz bin kişiyle birlikte söylendi. 2003 mayısında mor ve ötesi Yaz isimli bir single çıkardı. Bu yayımda yer alan Şehrazat bestesi "Yaz Yaz Yaz", yaza damgasını vururken, grup on yedi kenti kapsayan bir turne gerçekleştirdi. Sonbaharla birlikte dördüncü albüm çalışmalarına hız veren mor ve ötesi, bir yandan da Çağan Irmak'ın Mustafa Hakkında Herşey filminin müziklerini hazırladı. Ocak 2004'te Dünya Yalan Söylüyor için Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde stüdyoya girildi ve albüm nisan ayı sonunda yayımlandı. İlk single "Cambaz" radyo ve televizyonlarda büyük ses getirirken, bugüne kadar Türk rock sahnesinde emsali gorülmemiş bir başarının habercisi oluyordu. Fikret Kızılok'un 'Sevda Çiçeği' adlı şarkısına grubun getirdiği yorum albümün başarısını perçinlerken, Mustafa Hakkında Herşey filminde de yer alan, albümdeki üçüncü singl olan "Bir Derdim Var", Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde 'En İyi Film Şarkısı' seçilerek Altın Portakal ödülünü aldı ve hem dinleyiciler hem de müzik otoriteleri tarafından yılın şarkısı olarak değerlendirildi. Çeyrek milyonluk bir satış yakalayan Dünya Yalan Söylüyor, yayımlanışından iki buçuk yıl sonra Blue Jean dergisi tarafından 'Tüm Zamanların En İyi Türkçe Rock Albümü', Billboard dergisi tarafından da 'Son On Yılın En İyi İkinci Türkçe Rock Albüm' seçilecekti. Bu başarıyı, oldukça yoğun ve kapsamlı bir konser ve turne trafiğiyle destekleyen grup, müziğini yurt çapında büyük kitlelerle paylaşma şansı buldu. Bu konserler arasında Bostancı Gösteri Merkezi ve Harbiye Açıkhava Tiyatrosu performansları, istisnai işitsel-görsel yapıları ve yüksek seyirci katılımıyla öne çıktı. 2005 yılı sonlarında beşinci albümünün provaları için stüdyoya kapanan grup, şubat-nisan ayları arasında kayıt ve miksleri tamamlayıp, produktörlüğünü yine Tarkan Gözübüyük'ün üstlendiği, miksleri Chris Sheldon tarafından Londra'da Assault & Battery stüdyolarında gerçekleştirilen Büyük Düşler'i 9 Mayıs 2006'da çıkardı. Albümün çıktığı gün kapsamlı bir Anadolu turnesine çıkan grup, yaz aylarını yüksek profilli birkaç İstanbul konseri ile nispeten sessiz ve sakin geçirdi. Bu konserler arasında haziran ayında Morrissey ile yapılan One Love Festival ile, Mercan Dede, Şebnem Ferah ve Bauhaus grubunun efsanevi solisti Peter Murphy'nin misafir olarak katıldığı Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'ndaki iki buçuk saatlik performans unutulmayacak konserler olarak öne çıktı. Dünya Yalan Söylüyor'a nazaran daha içe dönük ve kişisel bir albüm olarak nitelendirilen Büyük Düşler'den ilk single ve video "Şirket", ikincisi ise "Küçük Sevgilim" oldu. | |
| | | turunç süper cansel
Mesaj Sayısı : 628 Yaş : 41 Kayıt tarihi : 21/03/07
| Konu: Geri: Müzik Salı Nis. 10, 2007 9:34 am | |
| HALUK LEVENT 26 Kasım 1968'de Adana'nın Yüregir ilçesinde doğdu. İlkokulu Sabancı Ilkögretim Okulu'nda okudu. Adana Atatürk Lisesi'nden mezun oldu. Sonra sırasıyla Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği, Ankara Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı, Orta Doğu Üniversitesi Fizik Bölümü ve Ankara Üniversitesi Muhasebe bölümünde kısa zamanlar öğrencilik yaptı. Üniversite giriş sınavlarını kazanıyordu ama eğitimini istikrarlı bir şekilde ilerletemiyordu. Bu durumda ailesinin maddi sıkıntıları da önemli bir rol oynuyordu. Sınavlarla geçen bu yıllar içinde ticaretle uğrasan Haluk Levent, basarisiz bir ticaret adamı olarak Adana'dan ayrıldı ve kendini yollara verdi. İlk albümünün "Yollarda" adini alması da bugünlerdeki deneyimlerin sebebidir. Birçok şehirde dolaşıp şarki söyledi. Kimi zaman hasta bir kız çocuğu için sokak sokak dolaşıp şarkı söyleyerek para toplamaya çalıştı. Bu çabaların bazılarında basarili oldu. 1992 yılında İstanbul'a geldi. Ortaköy'de çeşitli barlarda çalıştı. 1990'da başladığı albüm çalışmaları zahmetli ve yıldırıcı dört yılın ardından meyvesini verdi. 1994'te "Yollarda" albümünü çıkarttı. Bu albüm ayni zamanda Anadolu Rock müziğinin ortaya çıktığı 70'lerden sonra ikinci yükseliş döneminin ilk eserlerindendi. Ayni yıl Moğollar da 20 yıl aradan sonraki ilk albümünü çıkartmıştır. "Yollarda" hiç beklenmedik bir şekilde yaklaşık ikiyüzbinlik satış rakamına ulaştı. Bu, Türkiye Müzik piyasasında açılan yeni bir kulvarın ardından milyonları sürükleyeceğine dair ilk işaret gibiydi. İlk albümün ardından 1996'da "Bir Gece Vakti" bir milyona yaklaşan satış rakamıyla müzik gündemine bomba gibi düştü. Yine 1996'nın sonlarında "Arkadaş" albümü piyasaya çıktı. Bu albümle sanatçı, Anadolu Rock müziğin müzikal anlamda en basarili örneklerinden birine imza atmıştır. sanatçı "Arkadaş" albümü için "Bu albümle dünya standartlarını yakaladım" demektedir. 1997'nın Ağustos ayında cezaevine girdi. yaklaşık on yıldır kurtulamadığı ticari bir dava yüzünden 9 ay cezaevinde kaldı. Cezaevindeyken uzun saçlarını kesip Akkuyu 'ya, yapılması düşünülen Nükleer santral projesinin protesto gösterilerine yolladı. Cezaevine girmeden önce oluşturmuş olduğu kayıtlarla "Mektup" albümünü çıkarttı. "Mektup" içeriden dışarıya yazılmıştı ve dışarıda bu "Mektup"u yüz binlerce kişi okudu. İçerde bos durmadı "Kedi Köprüsü" adli ilk kitabini yazdı. Gözleri kör eden ışıklardan kurtulmuş ve her ne kadar yüz bin mektup almış olsa da sonunda kendisine kalmıştı. Bu "kendinelik" bir kitapla somutlaştı. Cezaevinden çıktıktan sonra yeni albümünü hazırlamak için çok az bir vakti vardı. Çünkü 18 aylık askerlik görevi bekliyordu. Bu koşullar altında "Yine Ayrılık" albümünü çıkarttı ve askere gitti. O askerdeyken bedelli askerlik çıktı. Anlamlı bir talihsizlik oldu. Askerdeyken Türkiye�nın daha önce hiç gitmemiş olduğu yerlerinde konserler verdi. Bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da konserler verdi. 1999 depreminin ardından İzmit"te kurulan Çadır kentlerde bizzat çalışıp çadırlar kurdu. Depremzedeler yararına konserler verdi. Askerdeyken izin günlerinin hepsini stüdyoda geçirdi. " www.Leyla.com"u çıkarttı. Gittikçe dijitalleşen bir dünyada duyguların da dijitalleştiğinden dem vuruyor, "Kamyoncunun Türküsü" şarkısıyla Susurluk'a gönderme yapıyordu. Askerlik görevinin ardından sırasıyla "Kral Çıplak", "Bir Erkeğin Günlüğü" ve "Aç Pencereni" adli albümlerini piyasaya sürdü. Ayrıca ikinci deneme kitabi olan "Moritos!un Düşleri' Ni yayımladı. Sanat yaşamının on besinci yılına (2005) adim atan sanatçı, bu geçen on beş yıl boyunca yurtiçinde ve yurtdışında yaklaşık on bin konsere çıktı. Türkiye'de en çok konser veren sanatçıların basında gelen Haluk Levent, bu konserlerin çok önemli bir kısmından para almamış, konserin gelirini ihtiyacı olan hastalara vakfetmiştir. Yardımsever Rock' çı tanımının yakıştırılması bu sebeptendir. Ayni zamanda Çevre Sorunlarına karsı duyarlılığıyla ön plana çıkan sanatçı, hemen hemen her albümünde çevre bilincini asılama yolunda şarkılara yer verdi. Türkiye�nın değişik bölgelerinde çevre katili projeler aleyhine davalar açtı ve açılan davalara müdahil oldu. Mersin'in Kazanlı ilçesindeki Caretta Caretta Kaplumbağalarının soyunun tükenmemesi için protesto gösterilerinde bulundu. Kısa sanat yaşamına on iki albüm, on bin konser, iki kitap yüzlerce ödül, yardim konserleri, iki tane rekor konser (on iki saatlik), onlarca çevre davası sığdıran Haluk Levent, yürüdüğü yolda olgun ve emin adımlar atmaya devam ediyor. | |
| | | turunç süper cansel
Mesaj Sayısı : 628 Yaş : 41 Kayıt tarihi : 21/03/07
| Konu: Geri: Müzik Salı Nis. 10, 2007 9:35 am | |
| HALUK LEVENT 26 Kasım 1968'de Adana'nın Yüregir ilçesinde doğdu. İlkokulu Sabancı Ilkögretim Okulu'nda okudu. Adana Atatürk Lisesi'nden mezun oldu. Sonra sırasıyla Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Mühendisliği, Ankara Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı, Orta Doğu Üniversitesi Fizik Bölümü ve Ankara Üniversitesi Muhasebe bölümünde kısa zamanlar öğrencilik yaptı. Üniversite giriş sınavlarını kazanıyordu ama eğitimini istikrarlı bir şekilde ilerletemiyordu. Bu durumda ailesinin maddi sıkıntıları da önemli bir rol oynuyordu. Sınavlarla geçen bu yıllar içinde ticaretle uğrasan Haluk Levent, basarisiz bir ticaret adamı olarak Adana'dan ayrıldı ve kendini yollara verdi. İlk albümünün "Yollarda" adini alması da bugünlerdeki deneyimlerin sebebidir. Birçok şehirde dolaşıp şarki söyledi. Kimi zaman hasta bir kız çocuğu için sokak sokak dolaşıp şarkı söyleyerek para toplamaya çalıştı. Bu çabaların bazılarında basarili oldu. 1992 yılında İstanbul'a geldi. Ortaköy'de çeşitli barlarda çalıştı. 1990'da başladığı albüm çalışmaları zahmetli ve yıldırıcı dört yılın ardından meyvesini verdi. 1994'te "Yollarda" albümünü çıkarttı. Bu albüm ayni zamanda Anadolu Rock müziğinin ortaya çıktığı 70'lerden sonra ikinci yükseliş döneminin ilk eserlerindendi. Ayni yıl Moğollar da 20 yıl aradan sonraki ilk albümünü çıkartmıştır. "Yollarda" hiç beklenmedik bir şekilde yaklaşık ikiyüzbinlik satış rakamına ulaştı. Bu, Türkiye Müzik piyasasında açılan yeni bir kulvarın ardından milyonları sürükleyeceğine dair ilk işaret gibiydi. İlk albümün ardından 1996'da "Bir Gece Vakti" bir milyona yaklaşan satış rakamıyla müzik gündemine bomba gibi düştü. Yine 1996'nın sonlarında "Arkadaş" albümü piyasaya çıktı. Bu albümle sanatçı, Anadolu Rock müziğin müzikal anlamda en basarili örneklerinden birine imza atmıştır. sanatçı "Arkadaş" albümü için "Bu albümle dünya standartlarını yakaladım" demektedir. 1997'nın Ağustos ayında cezaevine girdi. yaklaşık on yıldır kurtulamadığı ticari bir dava yüzünden 9 ay cezaevinde kaldı. Cezaevindeyken uzun saçlarını kesip Akkuyu 'ya, yapılması düşünülen Nükleer santral projesinin protesto gösterilerine yolladı. Cezaevine girmeden önce oluşturmuş olduğu kayıtlarla "Mektup" albümünü çıkarttı. "Mektup" içeriden dışarıya yazılmıştı ve dışarıda bu "Mektup"u yüz binlerce kişi okudu. İçerde bos durmadı "Kedi Köprüsü" adli ilk kitabini yazdı. Gözleri kör eden ışıklardan kurtulmuş ve her ne kadar yüz bin mektup almış olsa da sonunda kendisine kalmıştı. Bu "kendinelik" bir kitapla somutlaştı. Cezaevinden çıktıktan sonra yeni albümünü hazırlamak için çok az bir vakti vardı. Çünkü 18 aylık askerlik görevi bekliyordu. Bu koşullar altında "Yine Ayrılık" albümünü çıkarttı ve askere gitti. O askerdeyken bedelli askerlik çıktı. Anlamlı bir talihsizlik oldu. Askerdeyken Türkiye�nın daha önce hiç gitmemiş olduğu yerlerinde konserler verdi. Bütün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da konserler verdi. 1999 depreminin ardından İzmit"te kurulan Çadır kentlerde bizzat çalışıp çadırlar kurdu. Depremzedeler yararına konserler verdi. Askerdeyken izin günlerinin hepsini stüdyoda geçirdi. " www.Leyla.com"u çıkarttı. Gittikçe dijitalleşen bir dünyada duyguların da dijitalleştiğinden dem vuruyor, "Kamyoncunun Türküsü" şarkısıyla Susurluk'a gönderme yapıyordu. Askerlik görevinin ardından sırasıyla "Kral Çıplak", "Bir Erkeğin Günlüğü" ve "Aç Pencereni" adli albümlerini piyasaya sürdü. Ayrıca ikinci deneme kitabi olan "Moritos!un Düşleri' Ni yayımladı. Sanat yaşamının on besinci yılına (2005) adim atan sanatçı, bu geçen on beş yıl boyunca yurtiçinde ve yurtdışında yaklaşık on bin konsere çıktı. Türkiye'de en çok konser veren sanatçıların basında gelen Haluk Levent, bu konserlerin çok önemli bir kısmından para almamış, konserin gelirini ihtiyacı olan hastalara vakfetmiştir. Yardımsever Rock' çı tanımının yakıştırılması bu sebeptendir. Ayni zamanda Çevre Sorunlarına karsı duyarlılığıyla ön plana çıkan sanatçı, hemen hemen her albümünde çevre bilincini asılama yolunda şarkılara yer verdi. Türkiye�nın değişik bölgelerinde çevre katili projeler aleyhine davalar açtı ve açılan davalara müdahil oldu. Mersin'in Kazanlı ilçesindeki Caretta Caretta Kaplumbağalarının soyunun tükenmemesi için protesto gösterilerinde bulundu. Kısa sanat yaşamına on iki albüm, on bin konser, iki kitap yüzlerce ödül, yardim konserleri, iki tane rekor konser (on iki saatlik), onlarca çevre davası sığdıran Haluk Levent, yürüdüğü yolda olgun ve emin adımlar atmaya devam ediyor. | |
| | | | Müzik | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |